ING Bank CTO’su ve CIO’su Görkem Köseoğlu, mobilitenin finans dünyasının olmazsa olmazı olduğunu söyleyerek, “Bir süre önce ‘şubesi, ATM’si bol olsun, yanımda olsun’ düşüncesi hakimdi, şu anda ise ‘nereden istersem oradan erişeyim, mobil erişimim olsun’ düşüncesine sahibiz. Müşteri, nakitsiz, plastiksiz yaşama geçmek istiyor” diyor.
Değişen dünyayla birlikte gelişen teknolojinin en fazla dokunduğu alanlardan biri de elbette ki finans sektörü… Zira mobilitenin her geçen gün yaygınlaşması bankacılıkta da ‘kolay erişim’ beklentisi artıyor. Bankalar altyapı yatırımlarını ve müşteri beklentilerini dijitalleşen dünyaya göre yeniden konumlandırıyor.
ING Bank da dijitalleşen dünyaya bağlı olarak dinamiklerini yeniden şekillendiren şirketlerden… ING Bank CIO’su Görkem Köseoğlu, lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünde tamamlamış bir profesyonel. Bu noktada mühendislik bilgilerini teknolojiye aktarması aslında kaçınılmaz olmuş. Köseoğlu, McKinsey&Company Amsterdam ve İstanbul ofislerinde teknoloji ve operasyon danışmanı olarak çalışıp, 2012 yılında ING Bank’a katılmış. Kendi deyimiyle ‘3 milyon kişilik bir kulübü’ temsil ettiği bu uzun soluklu serüven de bu noktada başlamış.
Görkem Köseoğlu ile yaratıcı yazılım fikirlerini yarıştırdıkları ING Hackathon başta olmak üzere, bankacılığın teknolojik gelişmeler ışığındaki yeni vizyonunu, ING Bank’ın bu alandaki yeniliklerini ve finans devinin teknolojiye bakışını konuştuk…
ING Hackathon’un bu yıl ikincisini düzenlediniz. Süreçten ve yarışma sonucundan biraz bahseder misiniz?
Söylediğiniz gibi, ING Hackathon’u biz bu yıl ikinci kez düzenledik. Temamız ‘Hayatı Kolaylaştıran Bankacılık’ idi… ING Hackathon herkese açık. Bu yarışmada lise öğrencileri de yer aldı. 150’ye yakın bir katılımcımız oldu. Bu sadece bir yarışmadan ibaret değil aslında. Biz Hackathon’da düzenlediğimiz seminerlerle de katılımcılara teknolojik gelişmeler hakkında bilgi veriyoruz. Yarışmaya tarafında bakıldığında ise, dereceye giren ekiplerin fazlasıyla yaratıcı fikirler geliştirdiğini söyleyebilirim. Birinci olan ekibin finansal bir çözümü vardı. Proje, şubelere kurulacak bir para toplama makinesi üzerinden müşterilerin bozuk paralarını biriktirerek doğrudan tasarruf hesaplarına aktarmalarını mümkün kılıyor. Sistem, aynı zamanda biriktirilen bozuk paralarla seçilen dernek veya vakfa bağışta bulunma imkânı da sağlıyor. ING Hackathon’un ikincisi olan proje ise, Telegram’a hesap numarasını arkadaş olarak ekleyenlerin sistem üzerinden günlük bankacılık işlemlerini yapmalarına olanak sağlayan ‘If Hack’ idi. Beacon teknolojisini tersine uygulayarak telefonların şarjlarını tüketmeden kişiye özel bilgilendirme ve teklif gönderimini sağlayan “Weacon” da üçüncülük ödülünü kazandı. Weacon projesinde, Beacon ile aynı teknolojiyi kullanarak maliyeti de düşürdüklerini görüyoruz. Aslında bunların hepsi hayata geçirilmesi mümkün, yaratıcı projeler.
Biliyoruz ki, Hackathon’un temel amaçlarından biri de farklı düşünmeye zorlamak. Buradan yola çıkarak, ING Bank’ın amaçlarında biri reel hayata dökebileceği fikirler bulmak mıydı?
Amaçlardan biri bu idi; ancak asıl amaç değildi. Geçen yıl gerçekleştirilen yarışmadan özellikle sosyal sorumluluk alanında birkaç projeyi hayata geçirmeyi planlıyoruz. Bunun için elbette doğru zaman gerekiyor. Bunun yanında, yarışmaya katılan ekiplerden istihdam sağladığımız arkadaşlarımız oldu. Bizim temel amacımız, yaratıcı projeler geliştirebilen arkadaşlara destek olmak ve onlarla birlikte ilerlemek… Bizim hedefimiz, yaratıcı projeler üzerinden para kazanmak değil, öncelikli hedefimiz bu projelerin ve genç girişimcilerinin ING Bank ile en doğru şekilde entegre olmasını sağlamak.
Dünyada çığır açan yeniliklere bakıldığında hiçbirinin kurumların içinden çıkmadığını görüyoruz. Zira birçoğu genç girişimcilerin fikirleriyle ortaya çıkan yenilikler olarak dikkat çekiyor. Bu noktadan bakıldığında, kurumlar bu tür inovatif oluşumları destekleyerek, kendilerine bir fikir havuzu oluşturma amacı mı güdüyor?
500 kişilik bir IT ekibimiz mevcut. Bankada ise 5.600 kişiyiz. Dışarıda 3 milyon müşterimiz var. Bu noktadan hareket edildiğinde, aslında fikirlerin çoğu “dışarıda” görünüyor. ING Bank olarak belli bir strateji ve odak noktamız söz konusu. Fikirler “dışarıda” ve biz o fikirlere mümkün olabildiği kadar entegre olmak için çalışıyoruz. Buna da open-up, yani dışarıya açılma adını veriyoruz. Biliyoruz ki, bankalar içine kapanık çalışır. Bu nedenle dışarısı ile projeler geliştirmenin iyi bir şey olduğunu göstermeye çalışıyoruz. Öncelikli hedefimiz geliştirilen projelerden finansal gelir sağlamak kesinlikle değil. Dışarıdaki arkadaşlarımızdan böyle yaratıcı fikirler sağlarken, içerideki arkadaşlarımızı da yaratıcı oluşumlar konusunda cesaretlendirmeyi umuyoruz.
Bankacılık teknolojiyle birlikte değişiyor ve bankaların da iş yapış biçimleri değişiyor. Bu anlamda bakıldığında, gelecek vizyonu açısından bankalar sizce nereye gidecek?
Bill Gates 80’li yıllarda “Banking is necessary banks are not; yani, “Bankacılık gereklidir, bankalar değil!” demiştir. Bu anlamda, bankacılığın değişmesi gerekiyor. Bankaların nispeten zorlayıcı, hantal yapılarla gitmeleri doğru değil. Hem bankaların işleyişi hem de müşteriyle ilişkileri anlamında bu yapılar sürdürülebilir olmayacaktır.
Biz ING Bank olarak bankacılığı görünmez kılmak istiyoruz. Müşterinin bankanın ve parasının yerinde ve güvende olduğunu bilmesi yeterli olacaktır. Bunun da birkaç ayağı var. Biri, her zaman her yerde erişilebilir bankacılık dediğimiz mobil bankacılık. Her işlemin mobil bankacılık üzerinden gerçekleştirilmesi önemli olacak. İkinci konu ise elbette müşteri… Müşterinin yerine doğru karar almayı değil, müşteriye doğru öneriler getirmeyi ve onların doğru kararlar almasını mümkün kılmayı arzu ediyoruz. ‘Biz sizin yerinize bu ürünü aldık yerine, sizin ihtiyacınıza karşılık verecek ürün bu olabilir’ şeklinde öneriler sunmak istiyoruz. Üçüncüsü ise, operasyonel mükemmeliyet; bizim için müşteri tecrübesi anlamına geliyor. İmza, gereksiz sorular, formlar, çağrı merkezi aramalarını minimize etmemiz hatta yok etmemiz gerekiyor. Bizim vizyonumuz bu doğrultuda.
Bankacılıkta veri ve müşteri sahipliği çok kritik hale geliyor. Verileri doğru analiz etmek ve müşterilere özel çözümler sunmak önemli hale geliyor. İhtiyaca uygun ürün ve hizmet sunmakla başlayacak süreç müşteri deneyimini iyileştirecektir.
Peki, sizce müşteri daha kolay nakit yönetimi istiyor olabilir mi?
Müşteri, nakitsiz, plastiksiz yaşama geçmek istiyor. Bir süre önce slogan, ‘Şubesi, ATM’si bol olsun, yanımda olsun’ idi. Şimdi ise ‘Nereden istersem oradan erişeyim, mobil erişimim olsun’ düşüncesi hakim. Bu noktada da aslında omni-channel bankacılık önemli hale geliyor. Bizim için de ilk öncelik mobil, ikincisi de omni-channel. Mobil artık finans dünyasının olmazsa olmazı! Mobil bankacılık alanında önemli bir mesafe kat edilmesi gerekiyor. Her şeyden önce, mobilite ile birlikte müşterinin size her an her yerde kolayca ulaşabilmesi günümüz dünyasında kaçınılmaz olacak. ING Bank olarak yeni nesil ödeme sistemimiz ParaMara ile biz de bunu sağlıyoruz.
Peki, omni-cahannel’ın bir sonraki aşaması düşünüldüğünde, sizin de söylediğiniz gibi, müşterinin birçok assetini bilen ING Bank, PayPal aşamasına geldi mi?
Geleceğiz, çok yakınız. Biz bankacılığı bir platform olarak düşünüyoruz. 3 milyon müşterilik bir platforma sahibiz. Müşterilerimizin ihtiyaçlarını biliyoruz, ne almak istediklerinin verisine sahibiz. Bunu bir ‘being club’a’ çevirmek istiyoruz. Örneğin, bir ürün almak istediğinizde, ‘hangi şartlarda nasıl alabilirsiniz ve bu ürünü sizin gibi kaç kişi almak istiyor’, onu size söyleyebilelim. Biz bu anlamda 3 milyon kişilik bir kulübü temsil ediyoruz.
Bütün bunların yanında, çocuklar için projeleriniz var mı?
Turuncu Damla adında finansal okuryazarlık odaklı bir sosyal sorumluluk programını 2013 yılı Nisan ayından bu yana yürütüyoruz. Turuncu Damla kapsamında ilkokul 3 ve 4. sınıf öğrencilerine ING Bank olarak hazırladığımız içerik kapsamında 8 haftalık bir tasarruf eğitimi veriliyor. Eğitimde öğrencilerde ‘gelecek algısı, kısıtlı kaynaklar, tasarruf yapma, sabırlı olma, akıllı alışveriş, istekler ve ihtiyaçlar’ gibi konular işleniyor. Eğitim sonunda etki analizi yaparak eğitimin çocuklarda nasıl bir tasarruf değişikliğine yol açtığı ölçülüyor.
Son olarak, regülasyonların birçok sektörde olduğu gibi, finans sektöründe de etkileri görülüyor. Sizce, bankaların daha yenilikçi olması konusunda regülasyonlar bir engel teşkil ediyor mu?
Bu bakış açısına göre değişebilir. Bazı alanlarda sektör için kolaylıklar sağlıyor. Bankacılık regülasyonları dünyada daha esnek, bunun yanında diğer ülkelerde bulut ve bilgi işlem konuları bu regülasyonlardan çok fazla etkilenmediği için Türkiye’den daha ileri boyutta. Biz ise özellikle bulut konusunda biraz daha geri kalıyoruz. Regülasyonların özellikle Avrupa Birliği’ne uygun hale gelmesi gerekiyor. Regülasyonlara farklı bir bakış açısı getirilmesi bu anlamda önemli olacaktır.