Son dönemde iş çevremizde radikal bir değişim yaşanıyor. Uzaktan çalışmanın yaygınlaştığı günümüzde ofis kavramı çok daha soyut bir hale bürünüyor. Buna paralel olarak da çalışanların kurum ile ilişkisi değişiyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse yeni neslin beyaz yaka kavramına olan mesafeli duruşu ve küresel pazarda girişimlerin daha hızlı yatırım bulması çalışanların sayısını her geçen gün azaltıyor. Piyasalardaki belirsizlik, artan gelecek kaygısı derken aslında çalışanların moralleri ve kurumlarına bağlılığının düştüğünü gözlemliyoruz.
Yapay Zeka İK İçin Yeni Bir Güç
Sanal ofislerin hibrit çalışma ortamıyla birleştiği yeni nesil iş dünyasında, insan kaynakları (İK) departmanı da aslında çok daha kritik bir rol üstleniyor. Yeni dinamiklerin öne çıktığı kurumsal yapı içerisinde İK, yapay zekayı arkasına alarak değişkenleri kontrol etmeye çalışıyor. Bugüne kadar yapay zekanın İK’ya özellikle şeffaflık sağladığını görüyorduk. Çalışan performansı, zam oranlar, işe alım ve işten çıkarma süreçlerinde yapay zeka, büyük kurumlar başta olmak üzere herkes için önemli veri sağlıyor. Bu veriler de adil yönetim ilkesi altında kurum kültürünün güçlenmesine neden oluyor. Eğer son yıllarda kurumlarda din, dil, ırk ve cinsiyet çeşitliliğine verilen önem arttıysa bunda yapay zekanın İK’ya sağladığı verinin önemi yadsınamaz. Uluslararası pazara hitap eden kurumların bu çeşitliliğe ne denli ihtiyaç duyduğunu ve bunu önemli bir güce dönüştürdüğünü yükselişteki şirketleri analiz ettiğimizde daha iyi görebiliyoruz.
Verimlilik Ve İşbirliği Yükseliyor
Yapay zekanın direkt olarak ölçülebilir artılarının yanında şimdi dolaylı olarak çalışan ve ekip moralini yükselttiğine dair çalışmalara rastlıyoruz. MIT Sloan İşletme Okulunun güncel bir araştırmasına göre yöneticilerin dörtte üçü yapay zeka uygulamalarının ekip moralini artırdığını ve birlikte çalışmayı teşvik ettiğini ortaya koyuyor. Farklı ülkelerde bulunan 2197 müdür ve 18 üst düzey yöneticinin katıldığı araştırmada, yapay zekanın İK elinde doğru kullanıldığında mutluluk seviyesini artıran çok önemli bir araca dönüştüğü sonucu çıkıyor. Çalışmanın yazarlarından bilişim sistemleri alanında profesör olarak görev yapan Sam Ransbotham, “Çalışmamızın sadece belirli gruplarla sınırlı olmadığını tam tersine birçok farklı sektörden benzer sonuçlar aldığımızı görüyoruz. Katılımcıların %58’i yapay zekayı halihazırda verimlilik ve karar kalitesini artıran bir araç olarak yorumluyor.” diyor.
Değer Üreten Çalışanlar Kendini Daha Değerli Hissediyor
Araştırmaya göre yapay zekanın artısı sadece çalışanlar için daha adil bir ortam yaratmakla kalmıyor. İK’dan farklı olarak CEO’lar da farklı bir bakış açısıyla konuya eğiliyor. Araştırmaya katılan 18 üst düzey yönetici, yapay zekanın sıkıcı ve kendini tekrar eden işleri üstlenerek çalışanların daha yaratıcı olmalarını ve değer üretmelerine zemin sağladığını düşünüyor. Bu da çalışanların tatmin duygusunu belirgin ölçüde artıyor. “Yapay zekayı doğru kullandığınızda çalışanların %79’u moral olarak yükseliyor. Buna çok yakın olarak da çalışanların %78’i daha fazla işbirliği yapıyor. Elbette birkaç yıl öncesine göre bu rakamlar bir hayli yüksek ve şaşırtıcı kabul edilebilir,” diyor Ransbotham.
Elbette bu büyük değişimle ortaya çıkan madalyonun bir de diğer yüzü bulunuyor. Ransbotham, yapay zekanın kurumları tembelleştirme riskinin altını çiziyor. “Her şeyi kusursuz ilan edersek yakın gelecekte yeni sorunlar yaşarız,” diyor. Aslında Ransbotham yapay zeka ve etik konusunu aralıyor. Bilindiği gibi algoritmaların oluşmasında kullanılan verilerin kaynağı insanlar. İnsanlar da bazı ön yargılarını yapay zekaya taşıyorlar. Bu sorunu gidermek için atılabilecek iki adım var. İlk olarak kurumların İK sisteminde insan dokunuşunu asla ihmal etmemesi gerekiyor. İnsan yönetiminde yapay zekanın amaç değil araç olduğu unutulmamalı. Aksi halde zaman içerisinde yanlış evrilecek bir algoritma nedensiz yere işten çıkarma gibi çözümü çok zor sorunlara davetiye çıkarabilir. İkinci olarak da yapay zeka geliştirenler Google, Microsoft, Amazon gibi kurumların veri etiğini çok ciddiye almaları gerekiyor. Yapay zekayı kullanan kurumların da bu tarz büyük geliştiricilerle güçlü bir iletişim kurmaları çok önemli.
Olumlu Rüzgar Bir Fırsat Olarak Görülmeli
Son olarak yapay zekanın kurumlara dahil olması için henüz erken olduğu yanılgısına kapılmamak gerekiyor. Cognizant isimli araştırma şirketine göre şu an için kurumların sadece %20’si yapay zekayı yüksek oranda iş stratejilerinin parçası haline getirmiş. Bu rakam, görece az olarak kabul edilse de aslında maliyetlerin düşmesi ve dijital dönüşüm trendleriyle birlikte büyük bir süratle tırmanabilir. Adımlar doğru atılmazsa ekiplerin moralini artıran yapay zeka, eleştiri oklarının hedefi olabilir. Otomasyon ve robotik gelişmelerin işsizlik yaratacağı yönündeki fikirler henüz ortadan kalkmamışken, kurumların yapay zekaya duyulan sıcak ve sempatik duruşu kaybetmemesi için yatırım yapmaya devam etmesi gerekiyor. Çalışanlar, yapay zeka sayesinde haklarının korunduğunu ve çabalarının görüldüğünü hissetmeli. Başka bir ifadeyle yapay zeka, insan otoritesini ve azmini ölçüp değerlendirebileceğimiz nesnel kriterler sağladığı sürece moralleri yükseltmeye devam edecektir. “Derdimi kimseye anlatamıyorum,” diyen ve kurumsal iradenin karşısında ezilen çalışanların bir kurumu ileri taşıyacak gücü yok. Kurumların da “Nasılsa başkasını buluruz,” gibi kısır bir döngüye girme lüksü yok. Çünkü başta da anlattığımız gibi artık kaliteli çalışanın daha zor bulunduğu bir dönemdeyiz. Bu bilgi ışığında yapay zekayı tarafsız bir merci olarak kabul edip verimliliğini artıran bir çalışan kesime sahip olmak isteyen her kurum, yapay zekanın ürettiği olumlu rüzgarı arkasına almalı. Çünkü yüksek moralli bir ekibin, kurumu da yukarılara taşıyacağı unutulmamalı.