Geçenlerde kütüphanemi düzenlerken geçmişte basında çıkan yazılarım geçti elime. Yazılar karşıma çıkınca çok mutlu oldum. Çoğu zaman her şeyi saklama isteğimden dolayı kendime kızsam da bu sefer istifçilik bazen iyidir dedim kendi kendime.
Her şeyden önce 25 yaşında genç bir mühendise görüşlerini dile getirme fırsatı verdiği için Dünya Gazetesi’ne ve o zamanki Genel Müdürüm Oktay Songür’e teşekkür etmek isterim. Ne kadar da gençlere alan veren liderlerdenmiş. Bugün gençlere bu fırsatı veriyor muyuz diye sorguladım kendimi ve çevremi.
İlk yazılarımı Dünya Gazetesi’nin o zamanki eklerinden Ölçüm-Kontrol Test ve Otomasyon ekine yazmışım. Yıl 1995, Türkiye Gümrük Birliği’ne giriyor ve sektör nasıl etkilenecek konusunu ele almışım.
O dönemde çalıştığım PAKPAŞ firmasında ağırlıklı petrokimya, gıda ve ilaç alanında tesis tasarım ve kurulumları yapıyorduk. Bir yandan kendi ekiplerimizle tesisler kurup devreye alırken diğer yandan da sektör know-how’ımız olmayan alanlarda joint venture projelerde lokal paydaş olarak yer alıyorduk. Ben de otomasyon mühendisi olarak çalışıyor, P&ID’ler üzerinde enstrümantasyon ve süreç kontrol sistemleri tasarımı yapıyordum. Ayrıca temsilciliğini yaptığımız HIMA PLC’lerinin programlamasını yürütüyordum.
Tasarımını yaptığım tesisin kurulumlarını yapmak ve bir zamanlar boş bir arazi olan alanda bacası tüten bir fabrika görmek, her zaman en büyük tatmin noktası oldu benim için.
Bugün dönüp baktığımda aslında o günlerde Endüstri 3.0’ın içine doğmuşum ben diye görüyorum ve IT yolculuğum OT tarafında başlamış.
Zira o günlerde IT dünyası da yeni yeni kıpırdanmaya başlamıştı ve şirketlerde PC kullanımları yaygınlaşıyordu. Hiç unutmuyorum şirketteki internete bağlanan ilk bilgisayar benimki olmuştu ve tüm şirket benim masamın etrafında toplanmıştı. Ne günlerdi…
OT ve IT sistemlerinin olabildiğince ayrı yönetildiği, OT sistemlerinin özellikle sanayi tarafında oldukça etkin ve güçlü olduğu dönemlerden, bugün özellikle de 2010’lardan sonra, Endüstri 4.0 ile beraber OT-IT sistemlerinin entegre olduğu bir döneme evrildik.
Dijital teknolojilerdeki yükseliş, 2011’lerde ortaya çıkan “Endüstri 4.0 Sanayide Dijital Dönüşüm-Dijitalleşme” furyası ile özellikle de Dünya Ekonomik Forumu’nun da işaret ettiği, dijital teknolojilerin dünya ekonomisine 2025 yılına kadar 3,7 trilyon ABD doları ek katkı sağlayacağı tahmini, tüm dünyanın odağını dijital teknolojilere çevirdi.
Bu pastadan hem ülkeler hem de kurumlar olabildiğince yararlanmak istedi ve kendi yol haritalarını oluşturdu. İlk dönemlerde Almanya Federal Araştırma Bakanlığı tarafından fonlanan “Yüksek Teknoloji Stratejisi” adlı proje, 2011 yılında Hannover Fuarı’nda “Endüstri 4.0” olarak lanse edildi. Almanya’da başlayan bu akım, ABD’de “Industrial Internet”, Japonya’da “Society 5.0”, Çin’de “Made in China 2025” olarak karşılık buldu.
Ülkemizde de bu kapsamda Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı liderliğinde “Milli Teknoloji Hamlesi” adıyla bir yol haritası oluşturuldu ve 2023 yılına kadar sanayi ve teknoloji alanında 12 ana hedef belirlendi.
Aslında bu gelişmeler OT ve IT alanında çalışan ve kurumlarda dijital teknolojilere liderlik eden bizlerin de kurum içindeki konumunu farklılaştırdı. 2010’lar öncesinde OT tarafı daha ziyade fabrikalardaki yatırım-bakım bölümlerinin altında konumlanırken, IT fonksiyonları belki kontrol edilmesi gereken gider kalemi olarak görülmesi sebebiyle, belki de kurumlarda kullanılan ilk bilgi sistemleri finansal sistemler olmasın gerekçesiyle uzun süre CFO’lara raporlayan bir fonksiyon olarak konumlandırılıyordu.
Tüm bu hareketlenme aslında IT yöneticilerinin önünü açtı ve terfi ettik. Artık bize de masa da bir yer vardı. CIO unvanı alabilmiştik.
1981 yılında ilk kez Bank of Boston’un eski başkan yardımcısı William R. Synnott ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsü Sloan Yönetim Okulu eski bir profesörlerinden William H. Gruber tarafından tanımlanan “CIO veya CDIO” unvanı yıllar içinde farklı rol ve sorumluluklar alarak günümüze kadar ulaştı.
CIO rolü 1980’lerde teknolojiyi geliştiren bir lider pozisyonundayken, yıllar içinde iş süreçlerinde teknoloji kullanımını arttırmak ve üretim sistemleri entegrasyonu sağlamak için teknolojiyi uyumlandıran, tasarlayan bir role evrildi. Günümüzde de dijital dönüşüme yön veren, dijitali kurumunun merkezine konumlandırmış bir iş lideri olarak yeni rolünü üstleniyor.
Bugün belki de CIO rolünün en kapsamlı ve güçlü olduğu dönemi yaşıyoruz. Kurum içinde hem OT hem de IT sistemlerini adeta bir orkestra şefi gibi yöneten dijital liderleriz.
Ancak burada bizleri zorlayan bir husus öne çıkıyor. Eskiden kariyerimizi teknoloji yeterlilikleri üzerine kurardık. Günümüzde ise başarılı bir CIO; iletişim, gruplar arasında köprüler kurma ve empati gibi becerilerle de var olmak zorunda.
Başarılı olabilmemiz için teknik açıdan olduğu kadar kültürel açıdan da yetkin ve yeterli olmamız gerekiyor.
Kolaylıkla ve keyifle.