Birçok otomobil üreticisi ve teknoloji şirketi çalışmalarını hızlandırdı ancak tamamen sürücüsüz otomobiller için biraz daha zamana ihtiyaç var.
Yıllar önce Google’ın öncülüğünde başlamış olan sürücüsüz otomobil fikri gün geçtikçe daha da öne çıkıyor. Halen en büyük yatırımcılardan biri olan Google’ın test araçları her gün Silikon Vadisi ile San Francisco arasındaki yolu turluyorlar.
Google’ın ortaklarından olan ve projeyi yürüten Google X bölümünün başı Serger Brin’e göre sürücüsüz otomobiller gelecekteki şehirlerde büyük bir değişime neden olabilir. Gelecekte bu otomobiller sayesinde muhtemelen şehirlerdeki yerleşim yerleri merkezlerden çok daha uzaklara taşınabilecek, kazalar azalacak, park için zaman harcanmayacak. Günümüzde İstanbul gibi metropollerde otomobiller çoğu zaman başınıza bela olabiliyor. Ancak şehir merkezine çok uzak olan evinizden, siz gazetenizi okur veya sabah haberlerini izlerken kendi kendi işinize getirecek, siz ofisinizin önünde indiğinizde kendisi park yerine gidecek bir araç fikri hoş görünüyor. Sergey Brin’e göre bu şekilde işleyen araçların gelmesi için 2018 yılını beklememiz gerekiyor.
Nissan, Ford, BMW veya Mercedes gibi firmaların ürettikleri kimi modeller, sürücünün çok az müdahalesi ile uygun bir yere park otomatik olarak park edilebilmesine imkân veriyor. Geçtiğimiz sene Nissan tarafından duyurulan bir model ise, sürücü içerisinde olmadan kendisine uygun bir yer bulup park edebiliyor.
Bundan sonraki hedef ise tamamen otomatik hale getirilmiş olan otoyollar inşa etmek. Bu otoyollarda otomobiller günümüzden çok daha süratli olarak birbirlerine çok yakın mesafeden seyahat edebilecekler. Çünkü hepsi de bilgisayarlar tarafından kontrol ediliyor olacak. Bu sayede hız değişimlerinden kaynaklanan yakıt israfları giderilmiş olacak. Yani adeta bir tren katarı gibi birbirlerine birkaç metre mesafen 120 – 150 Km/s hızla aynı istikamete giden yüzlerce otomobil düşünün. Araçların sürücüleri bu otomatik otoyola girdiklerinde araçlarının idaresini tamamen merkezi sisteme ve araçtaki bilgisayara bırakıyorlar. Böylece İstanbul-Ankara arasında otomatik otoyolda yapacağınız 2,5 saatlik seyahat süresince hem daha hızlı ve daha tasarruflu gidiyor, hem de bir yandan dinlenebilir veya işinizi yapabilirsiniz.
Her ne kadar bu rüya oldukça cazip görünse de, sürücüsüz otomobillerden bile çok daha sonra gelecek olan bir proje. Sürücüsüz otomobiller şu anda ancak önceden haritada işlenmiş olan yollarda gidebiliyorlar ve araçlarda bulunan sensörlerin maliyetleri çoğu zaman otomobilin değerinden çok daha fazla.
Grand Challenge Yarışı
Sürücüsüz otomobilleri araştırmanın başlangıcı 2004 yılına uzanıyor. Bu yıllarda Amerika savunma araştırmaları kurumu DARPA, Grand Challenge isimli bir yarışma başlattı. Yarışmanın koşulları, 240 kilometrelik Mojave çölünü sürücüsüz olarak aşabilecek bir araç geliştirmeydi. Yarışın sonucu ne yazık ki hüsranla sonuçlandı. Katılan takımlara ait araçlar daha başlarda pes ederken en uzun mesafe 12 kilometre olarak kaydedildi. Ancak bir başlangıç olması açısından Grand Challenge sürücüsüz otomobiller fikrinde önemli bir başlangıç noktası.
Yarışta üçüncü olan aracı üreten David ve Bruce Hall, Toyota marka kamyonetlerinin üzerine 360 derece etrafı tarayan kamera yerleştirmişlerdi. Daha sonraları aynı ekip aracın tepesine bir dizi lazer ışınları yerleştirdiler. Lazer ışınları çevredeki nesnelere çarpıp geri dönerek sisteme uzaklık bilgisi veriyor ve böylece tüm çevrenin üç boyutlu bir modeli anında çıkarılabiliyordu. LIDAR ismini verdikleri bu sistem sonraki yarışlarda 40 kilometre mesafe yaptı ve herkesin dikkatini çekti. 2007 yılında yapılan son Grand Challenge yarışında turu tamamlayan 6 aracın 5’i LIDAR sistemini kullanıyordu, birinci ve ikinci de dahil olmak üzere.
Günümüzde Google dahil olmak üzere yollarda görünen sürücüsüz otomobillerin hepsi 80.000 dolar değerindeki bu LIDAR sistemlerini kullanıyorlar.