Açık bankacılığın bankalar için hem tehdit hem de bir fırsat olduğunu söyleyen Architecht Genel Müdürü Mücahit Gündebahar, “Bankalar Fintech’lerle işbirliği sağlayarak oyunu düzgün kurgulayabilirse açık bankacılık gereksinimlerini layıkıyla yerine getirip kazanım elde ederler. Ancak açık bankacılık geride kalır, yatırım yapılmaz ise bu noktada bir tehdite dönüşebilir” diyor.
Finansal Teknoloji şirketi olarak 2015 yılında sektöre giren Architecht’in hikayesi aslında hem çok yeni hem de eskiye dayanıyor. Kuveyt Türk Katılım Bankası’nın yüzde 100 iştiraki olarak kurulan Architecht, 200’ün üzerinde uzman mühendis kadrosuyla ana bankacılık uygulamaları noktasında önemli ürün ve çözümler sunuyor.
Hem yurtiçi hem de yurt dışına hizmet sunan Architecht’in Genel Müdürü Mücahit Gündebahar ile hizmetleri ve hedeflerini, açık bankacılığın geleceğinin yanı sıra Fintech ekosistemini konuştuk…
Mücahit Bey, öncelikle sizden Architecht’te iş süreçlerini dinlemek isteriz…
Architecht 2015 yılında kurmuş olduğumuz bir teknoloji şirketi. Architecht, sadece Kuveyt Türk’e hizmet veren bir kuruluş değil. Kuveyt Türk bir bakıma yatırımcımız diyebiliriz. Zaten Kuveyt Türk’ün içinde bir IT departmanı bulunuyor. Architecht burada kendini ayrıştırıyor. 2015 yılında kurulduğumuzdan bu yana seri bir şekilde faaliyetlerimize başladık. Birkaç bankanın uçtan uca bankacılık altyapısını Architecht platformlarıyla inşa ettik. Şu anda beş farklı banka bizim platformlarımız üzerinde çalışıyor. Bunun yanında Türkiye’nin en önemli kurumlarına implemente ettiğimiz tüketici finansman sistemlerimiz de var. Bizim asıl gücümüz yurtdışında. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da ortaklarımız aracılığıyla çok ciddi bir ihracat faaliyetimiz var. Son 3 yıldaki gelirlerimizin yüzde 70’inden fazlasını ihracat kalemlerimiz oluşturuyor.
Bankacılık altyapılarında bir değişim gözlemliyoruz. Türkiye her zaman bankacılık altyapılarında güçlüydü; ancak bu güç belli bir yerden sonra teknolojiyle evrilmek zorunda. Daha çok mikro servis mimarisine bir dönüş var. Architecht bu çerçevede neler yapıyor, yeni teknolojilerle uyumlu bir altyapı var mı?
Kuveyt Türk’te BOA adını verdiğimiz bankacılık sistemi 2009/2010 yıllarında geliştirmeye başladığımız bir sistem. O dönem için bugünkü modern tabirle dijital dönüşüm tanımına girecek bir bankacılık sistemi. Kuveyt Türk’ün dönüşüm süreci 3-4 yıl içerisinde tamamlandı. BOA sistemi uçtan uca tüm bankacılık sistemleri ve kanal sistemleri dahil olmak üzere hepsini kapsayan bir model. Teknolojinin gelişimi ile paralel olarak altyapı ve iş ihtiyaçları da değişiyor. Bundan kaçış yok. Biz de ürün portföyümüzdeki ana bankacılık sistemi altyapısını bu teknolojik gelişmeler doğrultusunda değiştiriyoruz, dönüştürüyoruz. Bunun yanında tamamen bulut sistemler üzerinde çalışan Saas ürünlerimiz de mevcut. Apigo ve PowerFactor gibi ürünlerimiz yerel bulut olarak çalışıyor. Yeni sistemlerimizi tamamen bulut üzerinden mikro servis tabanlı mimarilerde gelişiyoruz. Ama ana bankacılık sistemi gibi büyük sistemlerde modernizasyon yapıyoruz. Komple bir değişim, dönüşüm teknolojik anlamda çok mümkün olmayabiliyor.
Peki bir yandan da bankalar arasında ciddi bir rekabet var. Bankaların hem inhouse hem de sizin gibi çalışan farklı teknoloji şirketleri mevcut. Bu çerçevede piyasa nasıl gelişiyor?
Oyun sahası sürekli büyüyor. Bu konuyu BigBang’e benzetiyorum. Market sürekli genişliyor, kaçınılmaz olarak bunun paralelinde yeni oyuncular da giriyor. Bu, bir noktada finansal kurgulayıcıların lehine dönüşüyor. Çünkü birçok opsiyon oluşuyor. Türkiye’de 50’den fazla banka olduğunu varsayacak olursak limited bir müşteri segmenti var diyebiliriz. Ama son dönemde hepimizin gözlemlediği şu ki; başta e-para ve ödeme şirketleri, tüketici finansman şirketleri gibi lisans tabanlı şirketler bu segmentte potansiyel ortak niteliğinde işbirliği yaptığımız, değer ürettiğimiz bir konum arz edebilir. Bunun yanında FinTech’ler var. FinTech’ler de bizim çeşitli modellerde işbirliği yaptığımız bir hal alıyor. Sektör zorlaşırken diğer taraftan opsiyonlar da artıyor diyebilirim.
Sektörün yönünü değiştirecek önemli konulardan biri Fintechler ve açık bankacılık. Açık bankacılık bankalar için bir tehdit mi bir yenilik mi?
Açık bankacılık, bankalar için hem tehdit hem fırsat. Ama bankaların tehdit tarafını çok net bir şekilde görmeleri gerekiyor. Açık bankacılığın finans sistemindeki oyunu değiştirdiği muhakkak. Bunu görmek gerekiyor. Bunu görüp pozisyon alınırsa bu bir fırsat. Ama pozisyon almakta gecikilirse bu büyük bir tehdite dönüşebilir. Daha önce müşteri sadece bankayı bilirken artık FinTech’leri, ödeme şirketlerini, e-para şirketlerini de biliyor. Açık bankacılık için bankacılık ve finans sistemini genişleten toplum faydasına bir unsur diyebiliriz. Bankalar oyunu düzgün kurgulayabilirse, FinTech’lerle işbirliği yaparak, açık bankacılık gereksinimlerini layıkıyla yapabilirlerse kazanım elde edebilirler. Ancak açık bankacılık geride kalır, yatırım yapılmaz ise bu noktada bir tehdite dönüşebilir. Açık bankacılıkla beraber bankacılık sektörü değişim, dönüşüm yaşıyor. Hep beraber bunu tecrübe ediyoruz. Açık bankacılık stratejisi çok net bir şekilde ortaya konulursa bankalar için büyük bir fırsata dönüşebilir.
Açık bankacılık Fintech’lere çok ciddi fırsatlar yaratıyor, hatta sektörün diğer oyuncularına da fırsatlar getirecek. Örneğin; perakende şirketlerine… Belki otomotiv şirketleri müşterisine doğrudan kredi verirken, kredilendirmesini bu sayede alacak. Şunu sormak istiyorum; perakende ya da Fintech dışı sektörler açık bankacılığı kullanabildiler mi?
Açık bankacılığın başlamasıyla şu anda geldiği nokta arasında fark var. Beklenti çok büyüktü. Şimdiki durumda biraz daha geride kaldı. Fakat bu açık bankacılığın bir balon olduğu anlamına gelmiyor. İlerliyor ama daha yavaş bir şekilde ilerliyor. Regülasyonun zorladığı tarifler var. Regülasyon, müşteri hesap bilgisi ile müşteri para transferini açman gerekiyor diyor. Bunu bankalar kullanmak zorunda zaten. Ama ne kadar kişi kullanıyor, ne kadar hacim üretiyor çok net değil. Açık bankacılık sektörü değiştiren, dönüştüren bir faktör. Perakende zincirindeki oyuncuların finans sektörüne girmesi, mevcut müşteri tabanını kullanarak finansal çözüm üretmeleri şu anda üzerinde çalışılan bir durum. Bu kurumların günlük hayatlarında çok ciddi işlem hacmi volümleri gerçekleşiyor. Bu hacmi, edinecekleri lisanslarla kendi üzerlerine almayı planlıyorlar. Bu da bankacılık sektöründe çok ciddi bir komisyon getirisinin eksilmesi demek. Ayrıca bu durum FinTech olarak kategorize etmiş olduğumuz kurumlara bu gelirin transfer edilmesine neden oluyor. Bankacılık veya e-para şirketi dönüşümü noktasında perakendenin yanında e-ticaret veya lojistik firmaları da ciddi bir potansiyel içeriyor. Yabancı örneklerden en önemlisi Alibaba. AliBaba’nın bankacılık hikayesini hep beraber gördük, tecrübe ettik. Bunların sayısı tüm dünyada regülatif unsurlar tarafından tehdit olarak algılanmadığı sürece e ticaret ve perakende şirketlerinin finansal dönüşümlerini tecrübe ediyor olacağız.
FinTech’lerin belirli coğrafyalarda belirli konularda uzmanlaşması veya kendilerine faaliyet alanı bulması bir noktada bankacılık sektörünün veya reel ekonominin müşteri davranışlarının bir yansıması olarak kendilerini şekillendirebiliyor. Türkiye’de başarılı olan bir FinTech veya iş modeli Avrupa’da ya da Almanya’da başarılı olamayabilir veya Çin’de çok farklı bir durum söz konusu olabilir.
Bir yandan da nitelikli iş gücü sıkıntısı olduğunu biliyoruz. Siz bu anlamda neler söylersiniz?
Sektörde kaliteli işgücü bulma sıkıntısı var. Bu tüm sektörlerde var. Bunu ortaya koymak gerekiyor. Özellikle son dönemdeki ekonomik konjonktür gereği bu giderek hızlandı. Pandemi sonrasında uzaktan çalışmanın mümkün olmasıyla beraber daha da hızlandı. Ancak ‘en iyi uzmanları bankalar alıyor’ artık geçerli bir söylem değil. En iyilerini girişimcilik ekosistemi alıyor. Belirli üniversitelerden mezun arkadaşlar artık bankalarda 5 yıl önce oldukça popüler olan alanlarda çalışmak yerine ya kendi start-uplarını kuruyorlar ya da global bir iş modeline dönüşecek bir şirkette hisse alarak çalışmayı tercih ediyorlar. Açık bankacılık ile bankacılık sisteminde dönüşüm yaşıyoruz; ama iş gücünün tercihinde de bu dönemde ciddi bir dönüşüm görüyoruz. O yüzden bankalar eskiye nazaran daha az tercih edilen bir noktaya doğru gidiyor. Biz bir teknoloji şirketiyiz ve bu bağlamda Architecht olarak kendimizi ayrıştırıyoruz. Personelimizin yüzde 70’i doğrudan yurtdışı projelerimizde görev yapıyor. Birtakım yan haklar ve detaylarla kendimizi farklılaştırıyoruz.
“Açık bankacılık eşittir açık veri diyebiliriz”
Mücahit Gündebahar: ApiGo adını verdiğimiz açık bankacılığa olanak sağlayan ürünümüz sadece bankacılık sektörü için değil, diğer finans oyuncularının hatta diğer sektörlerin de kullanabileceği bir ürün. Açık veri konseptini adresleyen bir ürün. Architecht olarak ürünlerimizi Türkiye ve yurtdışında birçok kurumda konumlandırmış durumdayız. Buna ilave olarak sosyal sorumluluk kapsamında Teknopark İstanbul bünyesindeki kuluçka merkezi girişimlerine ürünlerimizi ücretsiz olarak açıyoruz. Bunu belli bir lisans gereksinimi olmayan kurumlarla, karşılıklı değer üretebileceğimiz modeller geliştirerek pozisyonlandırıyoruz. Açık bankacılık ürünümüz, farklı lisanslama modelleri ile çok fazla yatırım maliyeti gerektirmeden, kiralama gibi veya komple satın alma gibi çok esnek lisanslama modeliyle çalışıyor. Açık bankacılığı, açık veri olarak anlamlandırmak gerekiyor. Bankacılık sektörünün yaşadığı değişim, dönüşüm, demokratikleşme birçok sektörde paralel gerçekleşiyor.