BT yöneticileri teknik konularda her ne kadar yetkin olsa da bütün süreçlere dahil olan diğer bölümlerden ve çalışanların ihtiyaçlarından habersiz olabildiklerini söyleyen NetApp Ankara Bölge Müdürü Burak Koç BT’nin gözünden bir IoT projesinin 5 adımını anlattı.
“Nesnelerin interneti’ne (IoT) geçiş, veriyle değil kağıt ve kalemle başlar. Her şeyden önce şirketlerin ulaşmak istedikleri hedefin ne demek olduğunu anlamaları gerekiyor. Bu beraberinde başka soruları da getiriyor: Hangi veriye ihtiyacım var, bu datayı nereden bulabilirim ve ona nasıl ulaşabilirim? Toplanan veriler bulutta mı yoksa şirket içinde mi analiz edilmeli? Nerede ve ne kadar süreyle verilerimi saklamak isterim?” diyerek planlamaların kusursuz yapılabilmesi için BT ile operasyon departmanının çok yakın çalışması gerektiğini söylüyor. BT yöneticileri teknik konularda her ne kadar yetkin olsa da bütün süreçlere dahil olan diğer bölümlerden ve çalışanların ihtiyaçlarından habersiz olabiliyorlar.
Şirketler, yukarıdaki sorulara cevap bulacak temel koşulları sağlar sağlamaz bir pilot proje ile ilk deneyimlerini edinebilirler. Tek bir makineden gelen algılayıcı (sensör) verilerini okuyup analiz edebilirler. Bu noktada altyapının büyüklüğü de önemli hale geliyor çünkü proje bütün sistem üzerinden çalışmaya başladığında veri akışındaki büyük patlama sorunsuz çalışabileceği bir altyapıya ihtiyaç duyacak. BT ortamının verileri daha fazla işleyemediği ya da kaydedemediği durumlar gereksiz harcamalar ve artan masraflara neden olacaktır. Ek olarak, proje sorumlularının daha yolun başındayken güvenlik sorunlarını dikkate alması gerekiyor. Dört ila altı hafta arasında bir sürede gerçekleştirilebilecek böyle bir proje için iyi hizmet veren bir IoT sağlayıcısı, kendi iş ortaklarıyla beraber bir şirkete her aşamada yardımcı olabilir.
BT’nin gözünden bir IoT projesinin 5 adımı:
- İlk adım olan “toplama” algılayıcılardan verilerin yakalanıp taşınmasını kapsıyor. Donanımın güçlendirilmesi burada önemli bir role sahip çünkü eski cihazları internete nasıl bağlayabilirim sorusunun cevabı burada yatıyor. Üretim hatları yıllar içinde giderek büyürken bazı cihazlar 15-20 yaşına ulaşabiliyor. Eski olsalar bile miliamperler üzerinden veri paylaşımını gerçekleştirebilecek iç sensörlere sahip olabiliyorlar. Bu verinin de IP-kapasiteli bilgiye dönüştürülmesi gerekir. Bunu başarabilmek için birçok farklı yol bulunuyor, örneğin edge gateway’ler veriyi çevirip iletmeye yardımcı oluyor.
- İkinci adımı “taşıma” oluşturuyor. Bu yol verilerin üretildikleri makineler ya da cihazlardan veri merkezlerine güvenli ve güvenilir aktarımını kapsıyor. Aktarma, yönlendirme, kablosuz ve güvenlik duvarı teknolojileri taşıma işleminde çok önemli rollere sahip. Ayrıca cihazlar arasındaki iletişim sağlanırken uygun protokolün kullanılması da gözden kaçırılmamalı. Veri algılayıcıları iletişiminde 50’den fazla protokolün olması şirketleri tercih yaparken zor durumda bırakabiliyor. Çünkü cihazlar ancak aynı dili konuştuklarında iletişim kurabilirler, bu yüzden de doğru protokolü bulabilmek daha hayati hale geliyor. Bugünlerde cihazdan cihaza açık mesaj iletişimi sağlayan MQTT (Messege Quere Telemetry Transport) en çok kullanılan protokol.
- Üçüncü safha “depolama” duyusal verinin depolanıp analiz için hazır hale getirilmesini hedefliyor. İçinde bulunulan senaryoya bağlı olarak bu adımın gerçekleşmesini sağlayacak birçok farklı teknoloji bulunuyor. Hadoop dağıtık sistemi kullanıp veri analizlerini gerçekleştiren şirketler için kurumsal sınıf depolama çözümleri adı verilen yüksek performanslı depolama çözümleri kullanımı öneriliyor. Endüstriyel PC’lerdeki SSD’ler çoğunlukla depolama hizmetini sağlıyor. Veri akışının gerçek zamanlı hesaplamalarını kapsayan akış tahlilleri ise her zaman aşırı hızlı flash tabanlı kaynaklara ihtiyaç duyuyor. Bu yüzden de bulut depolama seçeneği büyük miktarlardaki verinin depolanmasında yardımcı bir seçenek olarak karşımıza çıkıyor. Bunun sebebi de bulut depolama seçeneğinin ihtiyaçlara göre kolayca ölçeklenebilir oluşu. Ayrıca verileri farklı depolama çözümleri arasında hızlıca transfer edip görüntüleyebilecek rahat bir veri işletimi yönetim sistemine de sahip olmak da bu adımın olmazsa olmazlarından. NoSQL veya geleneksel SQL veritabanları en çok kullanılan seçenekler. Tekrar etmekte fayda var, verimli veri yönetimi, uygulama entegrasyonuyla beraber çok hayati bir noktada duruyor.
- Dördüncü adım: “analiz”. Bu adımda toplanılan verilerin analizleri bulunuyor. Her durum için en uygun olan çözümü seçebilmek işin asıl mahareti. Hadoop ve NoSQL ile Couchbase, MongDB veya Cassandra gibi veri tabanı çözümleri büyük miktardaki düzenli ve düzensiz verinin havuzdan çekilip işlenebileceği uygunlukta. SAP HANA veya SAP Business Objects gerçek zamanlı analizler için kullanılıyor. Birçok şirket artık analiz sonuçlarını kendi ERP sistemleri ile ilişkilendirmek istiyor. Analiz adımında bu bağlantının sağlanması çok önemli bir yerde duruyor.
- Son adım ise “arşivleme”. Algılayıcılardan gelen verilerin olacağı cep dostu ve uzun vadeli arşivlerinin oluşturulması. Bu konuda belki de en önemli detay ise belirli bir kurala göre gerçekleştirilmiş otomatik veri sınıflandırması. Bu sayede daha sık ihtiyaç duyulan veriler hızlı sistemler üzerinde arşivlenip kullanım sıklıkları düştüğünde daha az maliyetli ve yavaş depolama çözümlerine taşınabilir. Veriyi buluttan geri çekmek ya da dış kaynaklar kullanarak buluta taşınmayı sağlamak da arşivleme adımının bir parçası.
Bu beş adım IoT projelerinin BT gözünden ne kadar karışık olabileceğini gösteriyor. Birbirine bağlanmış farklı bölümlerin başarılı bir IoT uygulaması için zorunlu olduğu su götürmez bir gerçek. Danışmanlık şirketi IDC’ye göre bir ağa bağlı şeylerin sayısı 2020’ye gelirken 14,9 milyardan 30,3 milyara ulaşacak. IoT de sadece verimliliği artırmanın ve maliyetleri düşürmenin dışında birçok fırsatı beraberinde getirecek.
Artan otomasyon ve networking ile endüstri artık küçük miktarlardaki üretimi bile düşük maliyetlerle bireysel ihtiyaçlara da cevap olacak şekilde gerçekleştirebiliyor. Bir ağa bağlı cihazların sayısı giderek artarken şirketlerin kaydettikleri verinin de miktarı giderek büyüyor. IoT projeleri için de doğru kararı vermeden önce seçeneklerin iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Şirketler verileri ne kadar iyi kullanırsa rakiplerini geride bırakma ihtimalleri de o kadar artacaktır. Bu sayede müşterilerine eşsiz deneyimler sunarken ihtiyaçlarına uygun tasarlanmış ürünler yaratabilecekler. Doğru veri yönetim stratejisi şirketlere, üretim süreçlerini en iyi seviyeye getirirken hatalardan ve hataların neden olabileceği zararlardan da kaçınma fırsatı sunacaktır. Bu yüzden de kurumlar bir IoT sağlayıcısı seçtiklerinde maceralarını paylaşacakları şirketin kendi iş ortaklarıyla birlikte eksiksiz ve kapsamlı bir hizmet sunduğundan emin olmalılar. IoT hiçbir zaman tek bir sağlayıcının olduğu bir oyun olmadı. Bugün hiçbir sağlayıcı, tek başına veri algılayıcıları ve işletim platformlarından güvenlik ve analiz yazılımlarına IoT çözümlerini sunabilecek yeterli kaynağa sahip değil. Bu yüzden karar verirken dikkat edilmesi gereken esas nokta IoT sağlayıcısının gerekli iş ortaklıklarına sahip olup sunduğu paketin ne kadar kapsamlı olduğu.