Teknolojik olarak yeni bir dönemin içinde olduklarını söyleyen SmartMessage CEO’su Oğuz Küçükbarak, “Ürünlerimizi günümüzün değişen ihtiyaçlarına uygun hale getirmek için çalışmalarımıza hız kesmeden devam ediyor, global rekabeti öncelik haline getiriyoruz” dedi.
Gelişen teknolojiyle birlikte e-mail de sürekli olarak kendini yeniliyor. Dönüşümü fırsat bilen sektördeki şirketler pandemi döneminde kar sağlamaya devam ediyor. SmartMessage da bu süreçte kar sağlayan işletmelerden biri oldu. Bu süreci ve pandeminin şirketlere etkisini SmartMessage CEO’su Oğuz Küçükbarak anlattı…
SmartMessage’dan biraz bahseder misiniz?
Biz bu yola çıkarken amacımız teknoloji ve ihtiyaçtan çok farklıydı. Şimdi geldiğimiz nokta da çok farklı. Bizim en büyük avantajımız bu değişimlere ayak uydurabilmek oldu. Biz geçmişe doğru bir analiz yaptığımızda şirket olarak dönüştüğümüzü fark ettik. İlk yola çıktığımızda sadece tek yönlü müşteri destekleyen sistemler yaptığımızı gördük. Şimdi bunu çift yönlü otomasyona bağladık. Arkasında AI olan birçok ihtiyacı ve ürünü birleştirdiğimiz bir yapıya dönüştük. Ama temelde yaptığımız şey; kurumlarla müşteriler arasındaki iletişimi yönetmek. Bu sektörde sürekli bir gelişim söz konusu. Mesela bir ürünümüzü daha değiştiriyoruz. Bu değişimler de pazarın ve piyasanın ihtiyaçlarına göre şekilleniyor. Kısaca biz SmartMessage olarak müşteri iletişimini destekliyoruz.
E-mail tarafında çok ciddi alternatif rakipler mevcut. E-mail asla eskimiyor ve sürekli değişime ayak uyduruyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bu kanalların hiçbirinin öleceğini düşünmüyorum. Sadece kullanım oranları zaman zaman değişiyor. E-mail ölüyor mu denildiğinde aslında kullanıcıları azalmış oluyor fakat buna karşılık yepyeni alternatif kanallar ortaya çıkıyor. Ama zaman içerisinde hepsi normalleşiyor. Ben şirketi kurduğumuzdan beri müşterilere hep şunu söylüyorum: “Bu kanalı akıllı kullanmak gerekiyor”. Bu ürünler düzgün kullanılmazsa, müşterinin istekleri dinlenmeden yönlendirme olursa, müşteri bir süre sonra o kanaldan da sıkılacaktır. Bizim alt yapımızdaki önemli fonksiyonlardan biri de müşteriye doğru kanaldan, doğru içeriği vermek. Sadece e-mail ya da SMS atmak gibi eylemleri her kanal yapabiliyor. Önemli olan bu sistemi akıllı yapabilmek. Bizim iyi yaptığımız bir başka şey; müşterilerimizden kaygılarını bir kenara bırakmalarını istememiz. Bu “kanal bağımsız hareket etmek”tir. Biz müşterilere verdiğimiz sistemle aslında kanal bağımsız hizmeti veriyoruz. Bu benim için önemli. Çünkü ben müşteri olsaydım bunu beklerdim.
Önceden tek yönlü bir iletişim vardı. Biz hiçbir şeyin bilgisini alamıyorduk. Şu anda durum çok değişti. Buna bağlı olarak Smart kelimesini biraz açar mısınız?
Aslında burada çok boyutlu bir sistemden bahsediyoruz. Bu sistem asla ölmeyecek. Sadece akıl kullanmamız gerekiyor. Eskiden hiçbir bilgi alamıyorduk ama şimdi müşterinin hangi cihazdan okuduğunu, markası modeli nedir, ne kadar sürdü, hangi IP’den okudu, lokasyonu nedir gibi birçok bilgiye sahip olabiliyoruz. Örneğin iPhone yerine Android telefon aldıysanız ve bu telefondan girdiyseniz sistem otomatik olarak sizlere Android linki gönderebiliyor. Bir başka örnek: Kişi bir maili iki farklı yerden iki farklı telefonla okuduğunda iş yeriyle yaşadığı yer arasındaki tahmini süreyi bulmak kolay. Bu dataları müşterinin kendi datalarıyla birleştirdiğimizde çok fazla bilgi ortaya çıkıyor. Kişi, maillerini sabah okuyor ama akşam okumuyorsa mailin akşam atılmaması gerekiyor. Böyle akıllı hareketler var ki müşteri rahatsız edilmesin. Bu yüzden de “Smart” davranmak gerekiyor. İletişimi herkes “bana özel olsun” şeklinde istiyor. Yani size, istemediğiniz, rahatsız edecek bilgiler gelmiyor. Üstelik artık kişileri koruma kanunları da oldukça fazla. Biz bütün bunlara da alt yapılar sağlıyoruz. Alt yapımızı ilk kurulduğumuz zamanlardan itibaren hep bu gelişimlere uygun hazırlamıştık. Bu yüzden gelişme ve dönüşüm sürecinden çok hızlı geçtik.
SmartMessage, en çok hangi sektörlerde yoğun?
Aslında ülkeden ülkeye değişiyor. Türkiye’de finans ve sigortada çok yoğunuz. Ama diğer sektörlerin çoğunda da müşterilerimiz var. Yani irili ufaklı her sektörde varız. Biz iki farklı domainde çalışıyoruz. Biri bizim farkımızı yaratan bir dünya. Örneğin bankaların gidip veri merkezlerine kurulum yapmamız gerekiyor ya da KOBİ dediğimiz müşterileri kendi bulutumuzda bulunduruyoruz. O yüzden her sektörde müşterimiz bulunuyor. Ama Türkiye için konuşacak olursam, dediğim gibi sigorta ve finans öne çıkıyor.
Peki sisteminiz müşteri veri tabanlarıyla entegre mi yoksa özel bir entegrasyon mu yapıyorsunuz?
Bizim iki kurucu ortak olarak belki de farkımız o. Çok büyük bankalarda çalıştıktan sonra bu şirketi kurmaya karar verdik. Bu süreçte de bankaların kurulumlarınki eksiklikler nedir biliyorduk. Hangi sistemler çalışır bunları planlayarak yola çıktık. O yüzden SmartMessage’ı tasarlarken bunları dikkate aldık. Çünkü hiçbir banka kurumunda bir tane sistemle bağlı kalmıyoruz. Bizler GT moduna geçiyoruz ve müşterileri değil onların bilgilerini biliyoruz. Ama mesajları yine tekil bir anahtarla takip edip müşteriye iletişim tarihçesini hala sunabiliyoruz. Ayrıca bizim entegrasyonumuz çift yönlü. Tabi her birinde API mekanizmaları var. Müşteri bizi çağırmak isterse API’leri kullanıyor, istemezse de biz ondan gelip alabiliyoruz. Bu aslında bizim en büyük avantajımız. Şimdiye kadar bağlanmadığımız sistem şekli kalmamıştır.
Pandemi sürecinden de biraz bahsedelim. İstekler daha çok e-ticarete, kaydı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Pandemiyle değişen şey, ekip yapımız, psikolojimiz, çalışma şeklimiz oldu. Biz aslında ofisi kapatıp eve geçen ilk şirketlerden biriyiz. Çok da zorlanmadık. Bizim durmamıza ve bir süre beklememize sebep olan nokta müşterilerimizdi. Müşteriler buna hazır değildi. Onların üç dört ay boyunca bu alt yapıya uyum sağlaması gerekti. Özellikle Orta Doğu’da bazı müşteriler ısrarla işler fiziksel olmalı diyorlardı. Yani toplantı için buraya geleceksiniz, burada kurulum yapacaksınız düşüncesindeydiler. Buna benzer tavırların esnemesi biraz zaman aldı. Bizim büyümemizde, ivmemizde yavaşlamalar oldu, bütçeler kısıldı. Herkes hem kendi hayatını hem iş hayatını sorgular duruma geldi. Ekip arkadaşlarımızın yapısı çok değişti. Bu çalışmanın hem avantajları hem dezavantajları bulunuyor. Aslında benim en çok önem verdiğim şeylerden biri de müşteri tarafından değil içimize dönük yapılan değişimler. Çok uzaktaki insanlarla çalışmak bizim için zor oluyordu. Ofisimizde çalışmak, müşterilerin gelmesi daha kolaydı. Şimdi Şili’de çalışma arkadaşımız, Sivas’ta, Antalya’da yazılımcımız var. Yani hiç görmeden işe alıp çalıştığımız arkadaşlarımız var. Bu bize büyük bir avantaj. Bu sistemden mutluyuz çünkü Türkiye genelinde hizmet verir duruma geldik. Ama dezavantaj ise ekonomi tarafında oldu. Doların bu kadar artması, içinde bulunduğumuz ekonomik durumlar çalışma arkadaşlarımızın yurt dışı iş imkanlarına bakmasına sebep oldu. Bunu bütün şirketler yaşıyor. Eskiden bir yurt dışı şirketinde çalışmak için kalkıp gitmeniz gerekiyordu. Ama şimdi aynı koltukta oturarak aynı parayı döviz olarak alabiliyorsunuz. Bu yüzden de yeni jenerasyonda sigorta durumundan ziyade kazanç ön planda.
Önceki dönemlerde belli sektörlerde iyi yetişmiş eleman bulamamaktan yana şikayet vardı. Bu artık her sektör için geçerli olmaya başladı. Sizin bu konudaki düşünceniz nedir?
Evet, bu durum Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri. İyi yetişmiş kaynaklarımızı kaybettik. Türkiye’yi de büyükler değil bizim çapımızda şirketler kurtaracak. Biz bir ara Microsoft’un da önderliğiyle Cumhurbaşkanlığı’na kadar gitmiştik. En kısa zamanda AR-GE merkezinde olan zorunluluklar sebebiyle bu konular daha detaylı ele alınmalı.
Peki, yurt dışına açılma konusunda ne kadar ilerleme kaydettiniz?
Biz çok eski bir start-up’ız. Başladığımız gün hızlandırma programları ya da melek yatırımcılar falan yoktu. Biz kendimiz büyümeyi tercih ettik. O zaman yurt dışına çıkmak da çok zordu. Ama ona rağmen biz ilk hedef olarak 2007 yılında Dubai’de şirket kurmak istedik. Ne yazık ki aktive edemedik çünkü çok zordu. Sonra İTÜ’nün bir hızlandırma programı ile Amerika’ya gittik. Orada harcadığımız iki ay sonunda bambaşka bir stratejiyle geri döndüm. Yani Amerika’ya açılma değil tam tersi açılmama konusunda kararlıydım. Sebebi ise zamanlamasının yanlış olduğuna inanmamdı. Doğudan Batıya bir strateji izlemenin daha doğru olduğunu düşündüm. İki tane prototip ülke seçtik: Suudi Arabistan ve Pakistan. 9 ay içinde en büyük bankalardan birine satış yaparak Orta Doğu’ya açılabildik. Sonrasında da bu şirketin en büyük önceliği uluslararası açılım oldu. Kültürümüzün kırılması biraz zaman aldı ama artık dünyanın her yerine iş yapıyoruz.
Hep bankalardan bahsettik. Türkiye’de çok büyük bir KOBİ ağı var. SmartMessage’i orta ve orta üstü şirketler de kullanabilir mi?
Yüzde yüz kullanabilir. İki farklı kullanım modelimiz var. Biri “kullandığın kadar öde cloud” modeli. Diğeri de bankalara kurduğumuz çok yüksek dataların bulunduğu bir model. Cloud olanda çok fazla müşteri var. Ben gelişimin de çok homojen olmadığını biliyorum. Şirketler uzaktan yazılımcı alıyor. Her şehirde ne kadar yazılımcı var bilemiyoruz. Bu arkadaşların çoğu İstanbul’a geliyor. Biz de kalanlarla çalışıyoruz. Hatta üniversite programlarımız da başladı. Aslında pandemide yaptığımız en faydalı şey ekibimize ve insan kaynaklarına yatırım yapmaktı. Eğitimler aldık, çok ciddi çalıştık, birbirimize destek olduk. Güzel bir şey üretmek için iyi bir ekip lazım. İyi bir ekip için de sadece para gerekmiyor. Yani biz bunu gördük. İnsanların gerçekten motive olacağı, burada çalışmak isteyeceği, ürettiği şeyden tatmin olacağı bir ortam yaratmak gerekiyor. Sonrasında baktığımızda buraya yatırım yapmanın ne kadar iyi bir şey olduğunu fark ettik. Sanırım sihir burada. Bu devam ederse başarabiliriz diye düşünüyorum.
Son olarak 2022 ve sonrasına baktığınızda nasıl bir planınız olduğunu sormak istiyorum. SmartMessage’ı nasıl geliştirmeyi düşünüyorsunuz?
Teknolojik olarak şu an yine bir dönüşüm içerisindeyiz. Sektörde 15’inci yılımızı geçtik. Ürünlerimizi dünyada daha da rekabetçi kılacak çalışmalarımız devam ediyor. Yeni teknolojilerle, yeni fonksiyonlarla müşterinin hoşuna gidecek şeyler yapmaya çalışıyoruz. Öbür tarafta insan kaynaklarına yatırım yapmaya devam ediyoruz. Bizim her zaman Kuzey Yıldızımız yurt dışı. Çünkü bu şirketin gelirinin yüzde 70 ya da yüzde 80’ini yurt dışından getirmediğimiz sürece o şirketlerle rekabet etme şansımız yok.