Türkiye’de de tüm dünyadaki eğilimlere uygun şekilde çoklu ve hibrit bulut mimarilerine doğru bir yönelme olduğunu söyleyen HPE Türkiye, Kazakistan, Kırgızistan Genel Müdürü Güngör Kaymak, “Altyapı stratejilerinin çoğu bulut öncelikli veya buluta hazır altyapılar olarak tasarlanıyor. Bulut teknolojileri ve ilgili tüm servisler maliyet, esneklik ve çeviklik gibi avantajları sebebiyle özellikle pandemi döneminde daha çok ihtiyaç duyulan bir teknolojik yatırım halini aldı. IDC, 2024 yılına kadar Türkiye BT altyapısının yaklaşık yüzde 36,5’inin özel ve genel bulut ortamlarında kullanılacağını öngörüyor” dedi.
HPE, veri güvenliği yatırımlarında nelere odaklanıyor?
Değeri her geçen gün daha da büyüyen veri güvenliği ve yönetimi alanına büyük önem veriyor, müşterilerimizin ihtiyaçları doğrultusunda dijital dönüşüm yolculuklarına destek oluyoruz. Bu konuda yatırımlarımız da artarak devam ediyor. Örneğin; geçtiğimiz Temmuz ayında veri koruma alanında faaliyet gösteren Zerto’yu satın aldık. Bildiğiniz gibi Aralık 2019’da duyurduğumuz HPE GreenLake ile tüm müşterilerimize veri yönetimi ve veri depolamada kesintisiz bir bulut deneyimi sağlıyoruz. Bu satın alma sayesinde Zerto HPE GreenLake ile entegre çalışarak veri yaşam döngüsünde vazgeçilmez olan veri güvenliğini daha da iyileştirecek. Öte yandan, HPE Aruba, veri dolaşımı esnasındaki kullanıcı deneyimine ve uygulama performansına gerçek zamanlı görünürlük sağlayan ve mobil cihazlarda da kullanılabilen çözümler üretiyor. Bununla birlikte yapay zekâ ve veri analitiği konularını da odağımıza alarak, müşterilerimizin kullanımına sunmak üzere hibrit analitiği hızlandırmak için Ampool’u satın aldık. Diğer bir önemli gelişme ise hızlı ve basit makine öğrenimi modellemesiyle yapay zekâ inovasyonunu hızlandırmak için ‘Determined AI’i de bünyemize katarak yapay zekâyı kullanıcılar için daha erişilebilir hale getirmemiz. Böylece, yazılım çözümlerini mevcut yapay zekâ ve yüksek başarımlı hesaplama çözümleriyle birleştirmeyi planlıyoruz.
KOBİ’lere yönelik ne çözümler sunuyorsunuz?
HPE olarak KOBİ müşterilerimizin, rakiplerinin en az 1,5 katı kaynak ile yapabileceği işleri yapabilmelerini sağlıyoruz. Bu kapsamda müşterilerimizin verilerini korumaları, kolay yönetebilmeleri ve yüksek teknoloji ile buluşmaları için “HPE SimpliVity” hiperbütünleşik mimari çözümünü sunuyoruz. 300’den fazla müşterimizin kullandığı HPE SimpliVity çözümleri geleneksel mimari ile çok daha fazla kaynak ve bütçe ile yapılabilecek işleri çok daha ufak alanda ve daha az kaynak ile yapmaya olanak veriyor. Bu da özellikle KOBİ müşterilerimizin dijital dönüşüm projeleri için daha az bütçe ve emek harcayarak temel iş alanlarına odaklanmalarına imkan sağlıyor.
HPE, veri merkezlerinin geleceği ile ilgili olarak çoklu bulut ortamlarında hangi kolaylıkları sağlayacak?
8 yıldan fazla süredir hibrit bir altyapı çözümü olarak sunduğumuz HPE GreenLake ile müşterilerimizin bulut tecrübesini kendi ortamlarında güvenle yaşayabilmelerini sağlıyoruz. HPE Greenlake, müşterilerimizin kendi ortamlarına HPE tarafından kurulan fiziksel BT kaynakları üzerinden aylık olarak sadece kullandıkları kadarını ödedikleri bir finansal servis çözümü. Müşterilerimiz HPE Greenlake ile esnek olarak ortamdaki ek kaynakları da kullanarak büyüme ya da küçülme gösterebiliyorlar, isterlerse buluttaki kaynakları da aynı konsept içerisinde kullanabiliyorlar.
Hibrit bulut çözümlerine yönelik değerlendirmeleriniz neler olur? Rakamlar neler söylüyor?
Türkiye de dahil olmak üzere 50 ülkede 1000’den fazla müşterimiz hali hazırda toplam 4.5 milyar dolar kontrat değeri ile hibrit bulut çözümümüzü kullanıyor. Tüm sektörlerden, her ölçekteki kurumsal işletmeden bulut bilişim hizmetlerine yönelik talepler geliyor. Ülkemizde de tüm dünyadaki eğilimlere uygun bir şekilde çoklu ve hibrit bulut mimarilerine doğru bir yönelme var. Altyapı stratejilerinin çoğu bulut öncelikli veya buluta hazır altyapılar olarak tasarlanıyor. Bulut teknolojileri ve ilgili tüm servisler maliyet, esneklik ve çeviklik gibi avantajları sebebiyle özellikle pandemi döneminde daha çok ihtiyaç duyulan bir teknolojik yatırım halini aldı. IDC, 2024 yılına kadar Türkiye BT altyapısının yaklaşık yüzde 36,5’inin özel ve genel bulut ortamlarında kullanılacağını öngörüyor.
HPE, olarak ileri analitik ve nesnelerin interneti gibi konulara odaklandığınız görülüyor. Sizi heyecanlandıran projelerinizden bahseder misiniz?
HPE olarak misyonumuz insanların çalışma ve yaşam şeklini geliştirmek. Bu amaçla insanlığı geleceğe hazırlayacak önemli projelere destek veriyoruz. Bir yandan Mars’a yolculuk projesine, büyük veriyi daha hızlı işleyecek yapay zekâ altyapılarına teknolojik çözümler sunarken diğer yandan günümüzde teknolojiyi en faydalı ve verimli alanlarda kullanmaya yönelik çalışmalar yürütüyoruz. Bizi en çok heyecanlandıran ve gelecek vizyonumuzla örtüşen projelerimizden birinin 2024 yılında hayata geçmesi planlanan Ay yolculuğunun simülasyonunu yapacak dünyanın en güçlü süper bilgisayarını NASA için tasarlamak olduğunu söyleyebiliriz.
Bulut deneyimi yaşayan şirketler pandemiden nasıl etkilendi?
Mevcut iş yüklerini ve altyapılarını başarıyla yöneten, operasyonel sürekliliği korumak için teknolojinin avantajlarını bulut deneyimi ile birleştirerek ihtiyaç ve tercihlerine göre kullanabilen şirketler pandemi döneminde daha az etkilendi.
Sürdürülebilirlik hedeflerinizden bahseder misiniz?
Yılda 1 milyar doların üzerinde Ar-Ge yatırımı yapan bir şirket olarak, 2025 yılına kadar operasyonel emisyonumuzu 2016 yılına kıyasla yüzde 55 azaltmayı, kullandığımız enerjinin yüzde 50’sini yenilenebilir kaynaklardan sağlamayı, üretimden ve tedarik hattından kaynaklanan emisyonumuzu yüzde 15 düşürmeyi ve 2016 yılındakilere kıyasla enerji kullanımı konusunda 30 kat daha verimli ürünler ortaya koymayı hedefliyoruz.
Sürdürülebilirlik çalışmalarında BT’nin rolü hakkında neler söylersiniz?
Dünya genelinde şirketler sürdürülebilirlik stratejilerini planlarken işe BT departmanlarıyla başlamazlar. Bu yaklaşım hem donanım hem de yazılım anlamında BT’nin işletmelerin sürdürülebilirlik çabaları üzerindeki etkisinin fazla anlaşılamamış olmasından kaynaklanıyor. Günümüzde BT endüstrisi dünya sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 4’ünden sorumlu. Bu oran havacılık endüstrisinin sorumlu olduğu emisyon oranının yaklaşık 1,5 puan üzerinde. Ayrıca endüstri her yıl 50 milyon tona yakın elektronik atık üretiyor ve bu miktar hızla artıyor.
Sürdürülebilir yönetimde bilgi teknolojileri artık kilit bir rol oynuyor. Bugün kurumlar BT satın alma ve kullanma biçimlerini yeniden gözden geçirerek sürdürülebilirlik konusunu dijital gündemlerinin bir parçası haline getiriyor. Bu sayede daha az ekipmanla daha fazlasını başarmak, atıl kapasiteyi azaltmak, kapasite kullanımını yüksek miktarda tutmak, enerji maliyetlerini düşürmek mümkün olabiliyor. Hizmet olarak sunulan sürdürülebilir modellerin benimsenmesi kuruluşlara hem finansal hem çevresel fayda sağlarken, verimsizliğin ortadan kalkmasına ve tasarrufa olanak tanır.
Teknolojinin çevreye etkisi hakkında neler söylersiniz?
Elektronik cihazların üretiminde kullanılan hammadde, ambalaj, plastik, nadir metaller ve kullanıldıkları süre boyunca ihtiyaç duyulan enerji ve soğutmaya kadar pek çok unsurun önemli bir çevresel etkisi söz konusu. Bu çevresel etkiler, aşırı karbon salınımı, elektronik atık miktarının artması, üretim esnasında hava ve su gibi çevresel kaynakların tüketilmesi gibi durumlarla karşımıza çıkıyor. Bu konu dünya gündeminde de sıkça yer alıyor. Avrupa Komisyonu’nun Döngüsel Ekonomi Eylem Planına göre, ekonomik büyümenin yoğun kaynak kullanımından ve atık üretiminden ayrıldığı döngüsel ekonomiye geçişin hızlanması, 2050 yılına kadar iklime yönelik negatif etkilerin ortadan kaldırılmasına büyük katkı sunacak. Bu hedefe ulaşmak, AB’nin Paris Anlaşması taahhütlerini yerine getirmesi ve 2050 yılına kadar karbon emisyonlarını sıfıra indirmesi açısından önem taşıyor.
Teknolojik alanda sürdürülebilirliği artırmak için sektöre neler önerirsiniz?
Teknolojik alanda sürdürülebilirliği artırmak yalnızca bizim çabamızla olacak bir şey değil. Müşterilerimize de bu bilinci aşılamak, onları da bu yola teşvik etmek için aktif olarak çalışıyoruz. Çevresel etki konusundaki farkındalıklarını artırmak için 2018 yılından beri müşterilerimize özgü hazırladığımız Döngüsel Ekonomi raporlarıyla tasarruf ettikleri enerji, CO2‘den kaçınma ve çöp sahalarından ayrı tutarak geri dönüşüme kazandırdıkları atık miktarı gibi detayları paylaşıyoruz. Diğer yandan, endüstrinin hizmet modeline dönüşümü doğru hükümet politikalarına ihtiyaç duyar. Sektörü çevreci olmaya yönlendirecek politikalar, uygun olan her koşulda hizmet tabanlı ve tüketime dayalı modellere geçişi desteklemelidir. Daha döngüsel bir ekonomiye kavuşmak, hükümetlerin ve sivil toplumun iklim hedeflerine ulaşmak için fırsatları görmek ve değerlendirmek zorundayız. Ben sürdürülebilirliğin iş sonuçlarını yönlendirebileceğine, daha az malzeme kullanarak da değer yaratılabileceğine inanıyorum. Bu nedenle AB’nin Döngüsel Ekonomi Eylem Planında yer alan “ürünü hizmet olarak teşvik etme” hedefinin anlamlı ve somut adımlarla sonuçlanacağını umuyorum.