Teknolojinin sağladığı imkanlar sayesinde hem eğitimciler hem de öğrenciler için kolaylık ve çeşitliliğin arttığını söyleyen İTÜ ETA Vakfı Doğa Koleji Yönetim Kurulu Başkanı Serhat Özeren, “Öngörü ve temennim, eğitim teknolojilerinde yapay zeka kullanımının, gelecekte tüm eğitim kurumları için daha da yaygınlaşacağı yönündedir” dedi.
Murat YILDIZ
İTÜ ETA Vakfı Doğa Koleji Yönetim Kurulu Başkanı Serhat Özeren ile Doğa Okulları’ndaki yeni dönemi, uzaktan eğitimi ve teknolojinin uzaktan eğitim sürecine katkılarını konuştuk…
Yeni döneme hazırlık yaparken, okullarınızda ne gibi çalışmalar yaptınız? Öğrenci ve öğretmen ilişkisi açısından nasıl bir dönem bekliyor bizi?
Öncelikle okullarımızı fiziksel olarak pandemi şartlarına hazır hale getirdik. Tüm okullarımız TSE tarafından verilen Okulum Temiz belgesine sahip. Okullarımızın girişlerine termal kameralar koyduk. Okul girişlerinde öğrencilerimiz ellerini dezenfekte edip maskelerini değiştiriyorlar. Sosyal mesafe, maske ve el hijyeni ile ilgili görseller hazırladık. Hem öğrencilerimize, hem velilerimize hem de öğretmenlerimize ve okul personelimize pandemi nedeniyle konulan yeni okul kuralları ile ilgili eğitimler düzenledik. Hazırlıklarımızın en başında sağlığımızı korumak vardı.
Pandemi nedeniyle tüm dünya k-12 seviyesinde uzaktan eğitime geçti. Bu yaş grubunda yaptığımız uzaktan eğitimde fark ettik ki öğrenci-öğretmen etkileşimi oldukça önemli. Yeni dönem ders kurgumuzu tamamen etkileşimli ders üzerine kurduk. Derse öğrenci katılımını maksimum düzeye çıkaracak strateji ve yöntemler uyguluyoruz. Akademik kurulumuz ve bölüm başkanlarımız yaz boyunca planlamalarını uzaktan eğitime göre kurguladılar. Şu an akademik takvimdeki tüm etkinlik ve projelerimizi online yapabilecek altyapıya sahibiz.
İTÜ ETA Vakfı Doğa Koleji olarak danışman öğretmenlik sistemimizi de tamamen online bir yaklaşımla hayata geçiriyoruz. Kurumumuzda öğretmen-veli iletişimi çok güçlü. Öğrencilerimizin akademik gelişimini iki haftada bir rutin görüşmeler yaparak velilerimizle değerlendirdik. Şimdi günlük ve haftalık olarak öğrencilerimizin uzaktan eğitimde canlı derslere katılımını ve motivasyonunu yine çok yakından izliyoruz.
Pandemi sonrasında sizce uzaktan eğitim başta olmak üzere bu dönemde kazandığımız alışkanlıkların tortuları kalacak mı? Uzaktan eğitim artık yeni bir norm olarak hayatımıza girdi mi?
Eğitimde dijital dönüşümün zaten içindeydik. Pandemi dönemi bu süreci oldukça hızlandırdı. Örneğin toplantı kültürümüzü tamamen değiştirdi. Tüm Türkiye’de kampüsleri olan bir eğitim kurumu olarak bundan sonra çok daha sık ve online toplantılarla bir araya geleceğimizden kuşkumuz yok.
Tüm Türkiye genelinde velilerimize yönelik canlı yayınlar yaptık. Veli eğitimlerimizi de zaman zaman canlı eğitimlerle destekleyerek sürdüreceğiz. Öğretmen eğitimlerimizi de bundan sonra dijital ortamlarda sürdürmeye devam edeceğiz. Uzaktan eğitimi yetişkin düzeyinde kullanmak yerinde bir karar oldu. Öğretmen eğitimlerimiz ve çalışan eğitimlerimiz, pandemi şartları ortadan kalktığında da dijital ortamlarda yapılabilir. Ancak okul öncesi ve ilkokul gibi hem küçük yaş grubunun hem de ortaokul ve lise gibi daha genç grubun ihtiyacı eğitimde sosyalleşmek, bir araya gelmek, birlikte öğrenmek, paylaşmak, etkileşimde bulunmaktır. Bu nedenle yüz yüze eğitim her zaman önemini koruyacak.
İTÜ ETA Vakfı Doğa Koleji, kazandığı uzaktan eğitim deneyimleri ile eğitim perspektifini ve kitlesini genişletir mi? Gelecekte böyle bir planınız var mı?
Şu an k-12 düzeyinde Türkiye’de eğitime yön veren bir kurumuz. İTÜ çatısı ve eğitim başlığı altındaki her türlü projeye ve yeni deneyimlere doğru ilerleyerek perspektifimizi genişletmeye hazırız, buna gücümüz var.
Hizmet içi eğitimlerinizi nasıl gerçekleştirdiniz? Bu süreçte öğrenci, öğretmen, veli diyaloğunu nasıl oluşturdunuz?
Türkiye genelindeki tüm kampüslerimizde öğretmen zümre eğitimlerini online yaptık. İTÜ akademisyenlerinin de katkılarıyla 5 gün boyunca 278 oturum eğitim verdik. Zümre eğitimlerinde Eğitim Süreçlerinin Geleceği, Öğretimi Enerjilendirme, Canlı Derslerde Öğretim Tasarımında Kullanılacak Web Araçları, Öğrenci Başarısının Değerlendirilmesi ve Yapay Zeka, Danışmanlıkta Online Yaklaşımlar gibi önemli konu başlıklarını ele aldık. Uzaktan eğitimde öğrencilerimizin psikolojik iyi oluşlarını, ilgilerini, motivasyonlarını, başarılarını artırmak üzerinde konuştuğumuz ve konuşmaya devam edeceğiniz başlıklar olacak. Tüm dünya pandemi nedeniyle k-12 düzeyinde uzaktan eğitime geçtiği için eğitimciler olarak öğrencilerimizin, velilerimizin ve hatta öğretmenlerimizin ihtiyaçlarını daha yakından izleme ve karşılama misyonunu taşıyoruz.
İTÜ ETA Vakfı Doğa Koleji olarak e-doğa platformumuz; dijital içerikleriyle, asenkron öğrenme materyalleriyle, online ölçme değerlendirme araçlarıyla, öğrenci konu ve kazanımlarını bireysel olarak değerlendiren ve öğrencilere öğrenme hedefleri veren yapay zekaya dayalı sistemiyle, mesajlaşma ve paylaşım portallarıyla pandemi öncesinde kullandığımız bir platformdu. Dolayısıyla öğrenci-öğretmen ve veli diyaloğu açısından alışkanlıklarımızı değiştirmedik, e-doğa üzerinden danışman öğretmenlik sistemimizle de güçlü iletişimimizi sürdürdük.
Uzaktan eğitim aynı zamanda yeni iş fırsatları yaratıyor. Özellikle eğitim müfredatları, içerikler ve yöntemler açısından ne gibi fırsatlar görüyorsunuz?
Pandemi süreci, uzaktan eğitimi olduğundan çok daha önemli bir konuma taşıdı. MEB’in 2018-2019 verilerine göre k-12 seviyesinde ülkemizdeki öğrenci sayısı 18 milyon 108 bin. Şanslıyız ki teknoloji sayesinde eğitimin sürdürülmesi mümkün olabildi. İçinde bulunduğumuz bu süreç uzaktan eğitimin önemini ve milyonlarca öğrencinin aynı anda eğitimine devam edebildiğini, yani kapasitesini anlamamızı sağladı.
Uzaktan eğitimi, artık geleceğin eğitim modeli olması ve iş hayatını yerelden küresele taşıma imkanı taşıması bakımından değerlendirdiğimizde, bu durumun eğitim şirketleri için de bir fırsat yarattığını söyleyebiliriz. Uzaktan eğitim; insanların istedikleri yerde ve istedikleri anda öğrenmelerine olanak sağladığı için giderek daha da önemli olmaya başlamıştır. Uzmanlar, öğretmenler ya da eğitim kurumları alanlarında uzman oldukları bilgileri küresel izleyicileri ile anında paylaşma imkanı elde etmektedir.
Geliştirilen eğitim içerikleri ve kullanılan yöntemler düşünüldüğünde teknolojinin sağladığı imkanlar sayesinde hem eğitimciler hem de öğrenciler için kolaylık ve çeşitlilik artıyor. Kurumumuzda uyguladığımız gibi tüm eğitim kurumlarında da, artırılmış gerçeklik (AR), sanal gerçeklik (VR) ve 360 derece video uygulamaları gibi teknolojiler kullanılıp eğitim içerikleri zenginleştirilerek teknolojinin sağladığı imkanlarla şekilleneceğini düşünüyorum. Büyük veri teknolojilerinin yanı sıra yapay zeka da eğitimcinin içeriği takip etmesine, öğrenmeyi kişiselleştirmesine ve her öğrencinin farklı ihtiyaçlarına destek sunmasına katkı sağlamaktadır. Öngörü ve temennim, eğitim teknolojilerinde yapay zeka kullanımının, gelecekte tüm eğitim kurumları için daha da yaygınlaşacağı yönündedir.
Siz Türkiye’de girişim ve startup ekosisteminin, eğitime yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz? Burada yeni girişimler çıkar mı?
Sadece k-12 seviyesinde 18 milyon öğrenciden söz ettiğimiz bir pazar, girişim ve startup ekosisteminin hedefi haline gelebilecek bir niteliğe sahip.
Dünyadaki uzaktan eğitim eğilimini incelediğimizde Udemy (ki kurucuları Türk’tür), Coursera gibi uzaktan öğrenme platformlarının milyonlarca insan tarafından kullanıldığını görüyoruz. Stanford University ve Harvard University gibi üniversitelerin pek çok bölümünde derslere online ulaşmak mümkün. Bu veriler de bize insanların uzaktan eğitime ciddi bir talebi olduğunu söylüyor.
Maliyetler bakımından değerlendirildiğinde de uzaktan eğitimin hızla gelişmekte olan bir pazar olması kaçınılmaz. Online eğitimin geleneksel eğitim yöntemlerine göre daha karşılanabilir bir ücret sunması, işe gidip gelme gibi maliyetlerin ortadan kalkması ve kitap gibi eğitim materyallerinin bir kısmının online olarak erişilebiliriği maliyetleri düşüren faktörler. İleride VR/AR ve daha gelişmiş makine öğrenme algoritmaları kullanılarak geliştirilmiş ve kişiye özel tasarlanmış eğitim içeriklerini çok daha yaygın olarak göreceğiz. Türkiye’deki girişimcilik ekosisteminin bu nitelikteki bir pazardan pay elde edebilmek için eğitime yatırım yapacağını düşünüyorum.
Geçtiğimiz pandemi döneminde ilk defa yoğun bir uzaktan eğitim deneyimi yaşadık. Tecrübelerimiz ve kapasitemiz böyle bir duruma hazır mıydı? Bu dönemden neler öğrendik?
Dijitalleşme, kuşaklar üzerinde ciddi etki yaratmıştır. 2000 yılı ve sonrasında doğan ve “Dijital Yerliler” olarak da adlandırılan Z Kuşağı ve 2010 sonrasında dünyaya gelen Alfa kuşağı, teknoloji ile iç içe büyümektedirler. Verdikleri temel eğitim sistemini sağlam kurgulayan, ancak bununla yetinmeyip teknolojiyle yoğrulan bu kuşaklara ve dijitalleşen dünyanın ihtiyaçlarına cevap verebilecek katma değerli yöntemleri de uygulayan Eğitim Öğretim kurumlarının ön plana çıkacağı bir dönem bizi bekliyor. Pandeminin de etkisiyle bu yapının önemi kat be kat artmış durumdadır. Eğitim öğretimde öncülük eden kurumlar, örgün eğitimlerinin üstüne, öğretmen – öğrenci etkileşimlerini okul – ev, senkron – asenkron, zamanlı – zamansız düzlemlere yaymayı başaranlardır. Bu kurumlarda, öğretmenin okulda ve sınıfında anlattığı dersler aynı anda o sınıfta fiziken olanların yanında evlerinde bulunan öğrenciler tarafından da interaktif olarak takip edilmektedir. Hatta bunun da ötesinde, öğretmenin okulda veya evinde olması, öğrencinin okulda veya bir başka yerde olmasının da önündeki engeller, teknoloji aracılığı ile aşılmış durumdadır. İdeal olan sınıf ortamında eğitimin geçici olarak yapılamamasından öğrencilerin asgari düzeyde etkilenmeleri için eğitim, öğretim, ölçme ve değerlendirme, rehberlik hizmetleri, veli görüşmeleri, online kurslar ve etkinlikler gibi birçok konuda yeni yöntemler geliştirilerek uygulanmaya başlanmıştır.
Pandeminin er ya da geç sona ermesiyle hayatımız normale dönecek olsa da eğitimin “yeni” normalinde, teknolojiyi çok daha iyi kullanan eğitimciler, değişimi yöneten ve ona ayak uyduran kurumlarla birlikte geleceğimizi şekillendirecek öğrenciler yetiştirme yolculuklarına devam edeceklerdir.
Kurumunuzun bu konudaki alt yapısından söz eder misiniz?
16 Mart 2020’de başlattığımız “Doğa’m Evimde” uzaktan eğitim programımız, 30 Haziran 2020 itibarıyla sonuçlandırıldı. Bunun akabinde yaz döneminde yaptığımız çalışmalar, testler, inceleme ve araştırmalar, eğitim kadromuz ve akademik liderlerimizle düzenlediğimiz toplantılar sonucunda ortaya koyduğumuz “Doğa’m Evimde Okula Dönüş” programı ise 17 Ağustos 2020’den itibaren tüm okullarımızda uygulanmaya başlandı.
Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulunun önerileri, Milli Eğitim Bakanlığının yaptığı düzenlemeler doğrultusunda, program tüm alternatif senaryolara uygun olacak şekilde geliştirildi.
Doğa’m Evimde Okula Dönüş Programı, bazı ilkleri de beraberinde getirdi:
Bugüne kadar yapılan geleneksel örgün eğitim modelinin eş zamanlı olarak uzaktan eğitimle de verilmesi, öğretmenlerin sınıflarında ya evlerinde olması fark etmeksizin eğitim verebilmelerinin sağlanması, öğrencilerin okulda ya da başka bir yerde olmaları fark etmeksizin diledikleri yerden eğitim alabilmelerinin sağlanması, programımızın en önemli özellikleri arasında yer aldı.
Doğa’m Evimde Okula Dönüş Programı ile artık “Doğa’m Her Yerde” !
Geleneksel örgün eğitim anlayışının eşsizliğini, teknolojiyi kullanarak her yere taşıyoruz. Öğretmen ve öğrencilerimiz, mekan bağımsız olarak derslerini işlemeye devam ediyorlar.
Programla ilgili yaptığımız hazırlıklardan bazıları şöyleydi:
Okullarımız 17 Ağustos itibarıyla 2020 – 2021 Eğitim Öğretim yılına başladılar. İlk haftalar geçen yılın konularını toparlayarak başlandı. Okullarımızdaki tüm sınıflarımız, mevcut akıllı tahtalarımızın yanında ilave teknoloji ürünleriyle donatıldı. Tüm sınıf şubelerimiz için birer senkron uzaktan eğitim sınıfı tahsis edildi.
Güvenli Fiber optik alt yapısına sahip olan tüm okullarımızın band genişlikleri, 10 ila 25 kat arttırıldı. Tüm öğretmenlerimize, hem merkezimizden uzaktan eğitimle, hem de her kampüsümüzde bulunan Bilgi Teknolojisi yöneticilerimiz aracılığı ile uygulamalı eğitimler verildi. Eğitim içeriklerimiz gözden geçirildi, bir kısmı yenilendi, kitaplarımızın dijital uyumluluğu arttırıldı.
Programın nasıl işlediğine dair biraz detay vermek gerekirse; tüm okullarımızda, yaz dönemi itibarıyla yarım günlük ders programları hazırlandı. Sınav gruplarımızda (8. ve 12. sınıflar) okuyan öğrencilerimiz okullarımızda fiilen ya da diledikleri yerden, diğer tüm sınıflarımız ise tamamen uzaktan eğitimle derslerine başladılar.
30’ar dakikalık dersler, bilfiil öğretmenlerimizin okullarımızdaki kendi sınıflarını kullanmak suretiyle, kampüslerimizde işlenirken, eş zamanlı (senkron) olarak o sınıftaki öğrencilerimizin derse katılımları sağlandı.
Öğretmenlerimiz, sanki öğrencilerimiz sınıftaymış gibi işledikleri derslerinde, öğrenciye söz verme, akıllı tahtada işlem yaptırma, birden fazla öğrenciyle ortak çalışma yaptırma, kitap okuma, video izleme, test çözme gibi birçok uygulamayı rahatlıkla yapabiliyorlar.
Sınav gruplarında yapılan deneme sınavlarında, okula gelenler basılı kitapçıklar üzerinden, evlerinde olanlar ise online olarak aynı anda ve aynı sınava katılabiliyorlar.
Doğa’m Her Yerde Programımızın felsefesine bakacak olursak;
Eğitim, bilginin ve becerinin bilenden bilmeyene doğru sürekli aktarılmasıdır. Öğretmen, bilgi verendir, öğrenci, bilgi alandır. Doğa’m Her Yerde Programı, tüm durumlar için işlevseldir. Sistemimiz, her duruma elverişli şekilde kurgulanmıştır.
Kutu:
Teknoloji, eğitimi bireyselleştirerek zamansızlaştırdı
Eğitim teknolojilerinin kullanımında geldiğimiz noktayı değerlendirir misiniz?
Teknolojinin sağladığı imkanlar ve bunun yanında eğitimde teknolojinin kullanılmaya başlanması, eğitim sistemine derinlik getirmiş, yaygınlaşmasını kolaylaştırmış, bireyselleştirerek ve zamansızlaştırarak çok boyutluluk kazandırmıştır. Adına “dijitalleşme etkisi” diyebileceğimiz bu teknoloji dönüşümünü ve kavramları biraz açmaya çalışalım: Dijitalleşme etkisiyle eğitim sisteminin örgün temelleri üzerine katma değerler eklenmeye başlamıştır. Daha önceleri sınıftaki bir tahtaya, öğretmenin yazdığı ya da çizdiği bir şekil, duvardaki bir harita, getirilen bir kitaptaki bir resim ile konu pekiştirilmeye çalışırken, örneğin bir hücrenin yapısı, Mısır Piramitleri ile geometri anlatımı ya da Anıtkabir’in ziyareti, dijital ortamın imkanları sayesinde mümkün olabilmiştir. Bu sayede öğrenciler hem görsel, hem işitsel ve hem de kinestetik olarak algılarına hitap eden bilgi yağmuru altında, öğretmenlerinin doğru yönlendirmesiyle ıslanmaya başlamışlar ve “öğrenme” hız kazanmıştır. Bu da öğrencileri merakları ya da ilgileri olan konulara doğru derinleşmelerine hem imkan, hem de zaman kazandırmıştır.