Markalar için standardın dışına çıkmanın oldukça riskli olduğunu söyleyen Uservision Kurucu Ortağı Batukhan Taluy, “Türkiye’de yüzde 100 bulutta çalışan, enterprise SaaS bir sistemin ölçeklenmesi oldukça zor görünüyor. Bir yandan da markalar katma değerli servisleri mutlaka deniyor” diyor.
Batukhan Taluy ile Uservision’u, gelecek hedeflerini ve start-up ekosistemini konuştuk…
Öncelikle Uservision’u bize biraz anlatır mısınız?
Şu anda, pazarda markaların analitik verileri, big data’yı ve diğer kantitatif diyebileceğimiz sayısal verileri kullanarak, tüketicilerin ne yaptığını yakalayabilecekleri onlarca yazılım görüyoruz. Diğer taraftan, tüketicinin ne yaptığını anlayarak iş süreçlerimizi optimize ederken, tüketicinin neden bir aksiyonu aldığı, onların bakış açısı ve ihtiyaçlarını derinlemesine bir şekilde anlamak söz konusu olduğu zaman markaların kullanabilecekleri bir araç yok. Biz, markaların bu ‘neden’ sorusunun cevaplarını olabildiğince otomatize bir şekilde alabileceği bir platform geliştirdik. Markalar Uservision platformu üzerinden birkaç tuşa basarak, hedef kitlelerindeki en niş tüketicilerle bile, bir hafta içinde uzaktan görüşmeler gerçekleştirebiliyor, odak grupları yapabiliyor, tüketicinin sesini duyabiliyor. Biz Uservision olarak hem bu kullanıcıları buluyoruz, hem markaların onlarla görüşmelerini sağlıyoruz, hem de bu görüşmelerdeki ‘thick data’yı (yoğun veri) yapay zeka ile anlamlandırıp örüntüler çıkarıyoruz. Bu şekilde de ‘thick data’yı anlamlandırarak, markaların aynı diğer analitik ürünlerdeki gibi tekrar tekrar kullanabilecekleri veri setlerine çeviriyoruz. Markalara kalitatif iç görü kütüphaneleri oluşturuyoruz. Bu şekilde markalar hem tüketicinin sesini duyarak daha kullanıcı odaklı olabiliyor, hem de bu araştırma çıktıları dijital olduğundan dolayı kurum içinde de farklı birimler ile paylaşılarak defalarca kullanılabiliyor. Bu da aynı araştırmaların tekrar tekrar yapılmasını engelleyerek markalara zaman ve maliyet avantajı sağlıyor.
Bugüne kadar nasıl projeler yaptınız? Hangi şirket ve sektörlere ağırlık veriyorsunuz?
Büyük bankaların ve sigorta şirketlerinin birçoğuyla doğrudan veya dolaylı olarak aktif olarak çalışmaktayız. Kullanıcı deneyimi alanında yaptıkları yatırımın getirisini daha hızlı gördükleri gibi, özellikle dijital birimler geleneksel yöntemlerin dışına çıkma konusunda daha açık fikirli. Bundan dolayı bu sektöre sektöre ağırlık verdik. Diğer taraftan, Telekom, Perakende, FMCG gibi sektörler olmak üzere, toplam 30’dan fazla kurumsal markayla hem Türkiye’de hem de global pazarlarda çalışmaktayız.
Türkiye’deki şirketlerin böyle bir platforma bakış açısı için ne söylersiniz? Şu anki süreçte Türkiye’nin bulut platformlarına uyumunu ve bu alandaki geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de Enterprise SaaS bir ürünü satmak oldukça zor. Markalar ‘software as a service’ değil, genellikle ‘servis’ bekliyorlar. Marka çalışanları, yeni bir ürün öğrenmeyi çok istemiyor. Standardın dışına çıkmak oldukça riskli gözüküyor. Risk alanlar yeteri kadar ödüllendirilmiyor. Özellikle global firmalar yerel markalar yerine global markaları tercih ediyor. Bütün bu dinamikler göz önüne alındığında Türkiye’de yüzde 100 bulutta çalışan, enterprise SaaS bir sistemin ölçeklenmesi oldukça zor görünüyor. Biz de Türkiye pazarında, kendi ürünümüzü kullanarak bir ajans gibi hizmet veriyoruz. Diğer taraftan, markalarla hızlı POC çalışmalar yapıldıktan ve bir süre beraber zaman geçirdikten sonra, süreçler oldukça akışkan bir şekilde ilerliyor. Bazı markaların oldukça girişim dostu olduğunu ve katma değer gördükleri servisleri bir kere de olsa mutlaka denediklerini belirtmek isterim.
Bir yandan da regülasyonlar tarafı var, bu noktada karşılaştığınız engeller neler? Regülasyon noktasında ne tür bir çözüm geliştirdiniz?
Bu zamana kadar regülasyon tarafında çok bir problem yaşamadık. Sadece, bazı global markaların global şirketler ile çalışma zorunluluğu bizim Türkiye’de o markalar ile çalışmamızı engelliyor. Henüz bu konulara bir çözüm geliştiremedik.
Bir startup olarak ürün geliştirme noktasında ne tür zorluklarla karşılaştınız?
Özellikle doğru takımı kurma, iş hedefleri ile ürün yönetiminin örtüşmesi ve hızlı değişen marka ihtiyaçları, ürün geliştirme sürecimizi oldukça zorladı. Ayrıca bir yanlışımız da ürünün birkaç adım sonrasını düşünerek, çok kapsamlı bir altyapı hazırlamamız oldu. Altyapıya yaptığımız yatırım, uzun vadede doğru bir karar gibi gözükse de, kısa vadeli bazı fırsatları kaçırdık.
“Yurt dışı pazarında var olan problemleri çözmeyi hedeflemekteyiz”
Gündemdeki olumsuz konuları da ele alırsak, bu süreç sizin 2020 planlarınızda değişikliğe yol açacak mı? Önümüzdeki kısa vadeli planlarınızı ve hedeflerinizi kısaca anlatır mısınız?
Uzaktan araştırma yaparak, araştırma süreçlerini dijitalleştirdiğimizden dolayı, bu sürecin mali tablolarımıza pozitif bir etkisi olacağını düşünmüştük. Ancak markalar pandeminin ilk haftasında dijitalleşirken, ikinci haftasında pazarlama operasyonlarını durdurdular. Bu durum da araştırma alanına herhangi bir yatırımın yapılmaması demek. Bu minvalde, pandemi öncesindeki büyük projelerimizin yarısı beklemeye alındı. Diğer taraftan, şu an markalar yavaş yavaş yeni düzeni anlamaya çalışıyor ve geldiğimiz durumda, tüketicilerin ihtiyaçlarını ve motivasyonlarını anlamak hiç olmadığı kadar değerli. Bundan dolayı da iş hacmimiz günden güne artmakta. Kısa vadeli hedef olarak bu artıştan gelen gelirin tamamını ürüne yatırarak, yurt dışı pazarında da var olan problemleri çözmeyi hedeflemekteyiz. Yani bundan sonraki hedeflerimiz, Türkiye’de oluşturduğumuz modeli, takımımızı büyüterek ölçeklemek ve kaynaklarımızı, ürünün insan kaynağıyla ölçeklenmediği pazarlarda sistematik olarak büyümeye kaydırmak.