IT’nin hayatta kalma becerisi riski kucaklamaktan mı geçiyor?

Günümüzün dijital iş dünyasında, bilişim sektörünün risk almadan inovasyon yapamayacağını artık görmesi gerek. Ve riskten kaçmak yerine onu başarı reçetesinin bir parçası haline getirmesi…

Eğer kariyerinizi Bilişim teknolojilerinde yaptıysanız her şeyin saat gibi işlediği bir düzen kurmakta üzerinize yoktur. En ufak bir sapma BT içerisinde kabul görmez. Sürekli olarak siber güvenlik konusunda endişeli olduğunuz için kimse sizi yargılamaz. Başarının en büyük ölçütü güvenilirlik ve hazır oluştur. Bu özellikleri kullanarak kötü olayları öngörüp önleminizi almanız gerekmektedir.

Tabii ki tek sorununuz bundan ibaret değildir. Günümüzün hızla değişen teknoloji dünyasında, fazla emin adım atacağım derken rakiplerinizin gerisinde kalabilirsiniz. Artık emin adım atmak diye bir şeyden bahsedemiyoruz çünkü kimse hiçbir şeyden emin değil. Günümüzün dijital iş dünyasında BT liderleri bir miktar belirsizliği ve riski kabul edip onlarla barışmalı. Daha da önemlisi diğer çalışanları da aynı davranışa yöneltmeye çalışmalı.

“Risk her zaman görecelidir,” diyor uzmanlar ve ekliyorlar: “Bakış açınıza göre sabah yataktan kalkıp duş almak da risk içerir. Ama bilişim dünyasındaki risklerden bahsediyorsak gündelik hayata göre çok daha tehlike altındasınızdır. Bunun temel nedeni de teknolojinin hızla değişmesi ve her geçen gün daha az insanın yeni açılımlara ayak uydurmasıdır. Bu tabloya göre riskle baş edebilmek her gün daha da önemli bir hal almaktadır.”

İnovasyonun ve dijital dönüşümün önemli bir parçası da risk almak ve başarısızlıkla barışmaktır. En üst seviye yöneticiler bu gerçeği bilmelerine rağmen, bilişim departmanının DNA’sında riske yer olmadığını düşünürler. Bu nedenle artık birçok kuruluş, BT departmanını  ile risk alan ve kendisinden inovasyon katkısı sunması beklenen CIO ya da CDO gibi kişilerin görevlerini ayırmıştır.

“Kulağa doğru gelse de aslında bu yaklaşım doğru değildir,” diyor inovasyon alanında uzman isimler. “İki taraf için de bu yaklaşım sorumluluktan kaçmak anlamına gelir. “En tepedeki yöneticiye inovasyondan sorumlu kişi kim diye sorsam muhtemelen bana tepedeki yöneticilerin adını verir; düşünsenize tek bir kişinin tüm şirket üzerinden inovatif bir yönetim sergilemesi bana hiç de olası gelmiyor.”

İkinci olarak da BT departmanı doğası gereği her yeni teknoloji ile içli dışlı olmak zorundadır. “İnovasyon Başkanı bir yenilik görür ve bunu ekibin bekler. Ancak ekip bu beklenti karşısında resmen iş yüküne boğulur,” diyor Worral. “Çok kısa sürede BT departmanı ile cam sarayda yaşayan ve onu yönetmesi beklenen kişi arasında muazzam bir boşluk oluşur. Eğer İnovasyon Başkanı işini yapamıyorsa o kişiyi değiştirin; ekibi değil. Tüm organizasyonu o kişiye göre inşa etmeye çalışırsanız işin altında kalkamazsınız.

Verilen mesaj çok açık: Bilişim dünyası kendini riskten uzak bir iş modelini terk edip, riskle barışık yenilikçi bir tarza doğru en azından kısmen de olsa yelken açmalı. Peki, BT çalışanları risk almamayı doğal bir refleks haline getirmişse, değişimi nasıl değiştirebilirsiniz? Uzmanların tam da bu konudaki görüşlerine kulak verelim:

 

Değişim ihtiyacınız konusunda dürüst olun

Worrall 2015 yılında Juniper Networks firmasına İnovasyon Başkanı olarak geldiğinde, şirket, bulut çözümleri konusunda yedi yıllık bir geçişin ortasındaydı. Junipter bu geçişi başarıyla tamamladı ve en son 2018 Aralık ayında son veri merkezini de kapattı. O zaman için bu, her bilişim firmasının atabileceği kolay bir adım değildi. Hatta fazla cesur olduğunu bile söyleyebiliriz. “Bilişim çalışanları genelde riskten kaçar,” diyor Worrall. “Kritik bazı uygulamaları buluta taşımak konusunda endişeli insanlar vardı. Genel olarak bakılırsa BT çalışanları ne yazık ki kendini tekrar eden, öngörülebilir, rahat ve güvenli ortamlara fazla düşkünler.”

Bu nedenle Worrall, BT çalışanlarına bir seçim şansı vermiş. “Klasik ve alışagelmiş BT uygulamalarını seviyor ve yeni teknolojiler konusunda kendinizi huzursuz hissediyor olabilirsiniz. Eğer böyle hissediyorsanız Juniper uzun vadede size göre bir yer olmaktan çıkacak. Risk almak elbette çok rahatlıkla kabul edeceğiniz bir şey değil ancak kariyerinizin gelişmesi açısından risk almayı bir fırsat olarak değerlendirin. Bu fikri müşterilere de bu şekilde pazarlayacağız” dedim. Bu açıklamanın ardından çalışanların yüzde 75’i devam ederken yüzde 25’i başka bir firmanın yolunu tuttu.

Başarısızlıkla barışmayı öğrenin

İki kere iki dört: eğer düşünce tarzınızı risk almaya evermezseniz, teknolojiye risk almayan bir bakış açısıyla yaklaşırsanız işler sandığınızdan daha kötü şekilde gelişir. Uzmanlar bunun bir sorun değil yeni bir özellik olduğu konusunda hemfikir. “Başarısızlık çok berbat gözüküyor,” diyor Buchholz. Başarısızlığı bir hayal kırıklığı ya da asla yaşanmaması gereken bir hata olarak ele alıp onu yeterince masaya yatırıp analiz etme fırsatını tepmiş olursunuz. Böylelikle başarısızlığın getirilerinden kendinizi mahrum bırakmış olursunuz.

“Makine öğrenmesini müşteri ilişkilerinde yaşanan bir sorunu çözmek için uyguladığımızı varsayalım. Diyelim ki istediğimiz sonucu alamadık ve başarılı olamadık. Fikrin her yönden başarısız olduğunu düşünmek yanlış bir tutum olur. Oysaki teknoloji hazır olmayabilir, veri yeterince iyi ya da doğru koşullarda bulunmayabilir. Beklediğiniz sonuçlara neden ulaşamadığınızı araştırıp buluncaya kadar hatalarınızdan ders çıkarmış olmazsınız. Beklediğimiz gibi gitmeyen işlerden dört nala koşmak gibi bir eğilim içerisindeyiz. İşte tam da bu yüzden başarısızlığınızla barışmak çok önemli bir konu. Denemiş, elinden geleni yapmış ama başaramamış kişileri eleştirmek yerine takdir etmeliyiz.

Bir başka uzman ise, her proje öncesi olası başarısızlık senaryolarının ve risklerinin şeffaf şekilde tartışılması gerektiğini savunuyor. “Açıkçası sorunlar çıkacaksa ilk aşamada çıkacaktır” diyor. “Ya teknoloji işe yaramayacak ya doğru insanlar doğru yerde olmayacak ya da ortaklık yaptığınız kurumlar arası fikir ayrılıkları yaşanacak” diye de ekliyor. Eğer herkes en baştan her şeyin doğru gitmesi gerektiği yönünde tavır takınırsa bu kimse masaya riskli bir konu getirmez. İnsanlar kalabalık içindeki sorun çıkarak kişi olmamak ve nasılsa sorunların çözüme kavuşmayacağı önyargısıyla fikir belirtmekten çekinecektir.

Herhangi bir başarısızlık durumunda sürecin hemen başında müdahale etmek oldukça önemlidir. Başka bir deyişle Thomas Edison’ın “Başarısız olacaksanız hemen olun” ilkesi çok doğrudur. Ne yazık ki biraz da şirket kültürü gereği erken gelen başarısızlıklara fazla tahammülsüz,” diyor Gartner’da Araştırma Ekibi İnovasyon Başkanı ve Başkan Yardımcısı Irving Tyler.

“Yenilikçi bir portföy ile geleneksel portföy arasındaki yegane fark belirsizliktir,” diyor Tyler. “Bazı şeylerin fişini çekmek için gönüllü olmalı, değişiklikler yapıp bazı konuları saf dışı bırakmak için cesur olmalısınız. Ancak geleneksel bir iş yaklaşımında, bazı konular onaylanıp birinin adıyla anılmaya başlandığında artık değişim gündeme eskisi gibi gelmez. Bundan sonra her yenilik için gözler o kişiye çevrilir.”

“Bunun yerine İnovasyon Başkanları ve üst düzey yöneticiler daha çok melek yatırımcı gibi davranmalı. Onlar başarı oranı düşük gözükse de maliyetler fazla yükselmeden mutlaka kâra geçmeyi bilirler.” 

Yönetim tarzınızı risk almaya cesaretlendirici bir tarza büründürün

Her yerde olduğu gibi bilişim dünyasında da sözlerden çok faaliyetler ön plandadır. Dolayısıyla herhangi bir olumsuz tabloda kariyerleri tehdit altında hisseden insanlara “Hadi risk alın ve yenilikçi fikirlerle gelin,” demenin hiçbir anlamı yok.

“Birçok lider insanların teşvikler konusunu ne kadar ciddiye aldıklarından bihaber,” diyor Buchholz. “Birçok bürokratik işle uğraşan kurum tanıyorum. Bu devletle iş yapan yerlerin cezası ödüle göre çok ama çok daha ağır basıyor. Eğer siz de kendi organizasyon yapınızı bu şekilde kurduysanız yeni fikirler bulmakta epey zorlanabilirsiniz.

Risk alan ve yenilikler açık kişilerin ödüllendirdiğinizden emin olun. “İşlerin aynen olduğu gibi kalması konusunda ısrarcı olan kişilere karşı ne kadar dil dökseniz azdır. Spektrumun diğer tarafına odaklanın ve yenilik peşinde olan kişilerle adım atın. Bu insanları yeni projelerde lider olarak tayin edin ve başarılarını yeterince vurgulayın ki ekibin geri kalanı da onu takip etsin.

“Siz risk alan ekiplerden oluşan bir ortam yarattıkça onların başarı hikayeleri başkalarına da ilham verecektir” diyor TD Ameritrade İnovasyon Başkanı Vijay Sankaran. “Kültürü yenilik üzerine inşa ettiğiniz zaman, insanlar daha az çekinecek ve risk alma kapasitelerini geliştireceklerdir.”

Zayıf noktalarınızdan başlayın

İnovasyona başlamak ve risk almak için en doğru yer neresidir? İstediğiniz gibi işlemeyen, sinir katsayısının yüksek olduğu ve kaybedecek fazla bir şeye sahip olmadığınız yerden başlayın.

Sankaran tam da bu dediklerimizi uygulayarak 2016 yılında TD Ameritrade’in İnovasyon Başkanı oldu. Aynı zamanda kendisi projeleri zamanında yetiştirmek için BT departmanının canhıraş şekilde koşturduğunu söylüyor. “Bazı BT çalışanlarının konfor alanlarından uzaklaştırıp bazı zorunlu küçük değişimlerle büyük dönüşümlerin yolunu açtık” diyor Sankaran.

Dönüşümü daha kolay hale getirmek için Sankaran işe en zayıf halkadan başlamış. “İnsanların huzurunu kaçırmak pahasına gerçekten zayıf noktalarımıza odaklandık. Örneğin, ROBO dediğimiz uzaktan ofis sistemini kaldırdık. Pazar çok hızlı değişiyordu ve bu kararımızı oturtmamız iki yılımızı aldı. Ancak risk almaya değen bir karardı.”

Bir uzman, bir sağlık hizmeti kuruluşunun İnovasyon Başkanı ile yaptığı konuşmayı aktarıyor. Başkanın sıkıntısı ekibinin yeni fikirler bulmakta gönülsüz olmasıydı. “Temel olarak bana söylediği şuydu: İnsanları nasıl daha fazla risk almaya ikna edebilirim? Kurumun tepesindekiler isteksiz ancak hastalar, uzmanlar ve tedarikçiler resmen yeniliğe aç bir şekilde bekliyorlar.”

Tabii sağlık hizmetleri hasta kayıtlarının ihlal edilmesi korkusuyla genellikle yenilikçi yaklaşımların kolay benimsenmediği bir sektör olarak karşımıza çıkıyor. Yasalar da hasta hakları konusunda son derece sert. Ancak bu özelliğine rağmen sağlık hizmetleri yenilikçi teknolojilerle çok daha iyi iş çıkartabilecek potansiyele sahip. “Yapay zekayı ve ses tanıma teknolojisi ile bilgisayar vizyonu ile birleştirip insanların ellerini düzgün dezenfekte edip etmediğini takip edebilir miyiz?” diye soruyor uzmanlar.

“Ya da odanın içinde sanal bir asistan olduğunu hayal edin, ‘Falanca doktora hemen haber ver’ gibi komutlar yağdırıp birçok kişinin işini kolaylaştırmak mümkün” diye ekliyor uzmanlar. “En iyi hastanelerde bile ne yazık ki ameliyat esnasında hata yapılıyor. Siz de doğal olarak hata sayısını azaltmak ve insanlara faydalı olmak adına çözümler geliştiriyorsunuz. Risk bunun neresinde? Evet, konu para ise her zaman harcadığınızın karşılığını alamayabilirsiniz. Ancak hastaları daha iyi sonuçlara taşımak istiyorsanız, risk almamak daha büyük bir risk olabilir.”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu