Organizasyonlar kendi dahili bulutlarını inşa ederken, temel hedeflerden bir tanesi içerideki müşterilere self servis kapasite erişimi sağlamak. Her ne kadar konseptte basit olsa da bu temel değişim pratikte güçlükler yaratabilir.
Bu güçlükleri araştırmak ve çözümleri belirlemek için konuşmayı arz ve talep ifadeleri içinde çerçevelemek son derece faydalı. Dahili müşteriler, iş hatları ve uygulama ekipleri gibi uygun bilgi işlem, depolama ve ağ kaynaklarının arzı üzerinden karşılanması gereken iş yükü talepleri yaratır. Bu bağlamda, bilgi işlem ve depolama kapasitesine erişim için self servis modelleri denklemin talep tarafında köklü değişim yapmaya hazır; aynı geçtiğimiz on sene boyunca sanallaştırmanın arz tarafında yaptığı devrim gibi. Fakat bu güçlükleri de beraberinde getirecek.
Arz tarafında arka uç kapasitesi yönetiminin yeni sanallaştırma teknolojilerini yakalaması kayda değer bir zaman aldı. Her ne kadar sanallaştırma yeni olmasa da, kapasite yönetimi ve kontrolü için daha modern metotlar henüz kavranmaya başlandı. İş yükü yerleşimlerinin temel odak olduğu arz ve talebi uyumlu hale getirmek için daha analitik tabanlı yaklaşımları benimseyerek, organizasyonlar tahminlerde çok daha iyi hale geliyor. Donanımları verimli bir biçimde tedarik ediyor ve geçmişteki yaygın yoğun ön hazırlığı ortadan kaldırıyor.
Ne yazık ki denklemin talep tarafı self servis modellerinin organizasyonları bilinmedik alanlara göndermesiyle benzer güçlüklerden geçmek üzere. Talep yönetimi her zaman IT organizasyonları içerisinde arz tarafı kapasite yönetiminin arkasında kalmış olsa da, gelen uygulamalar ve kullanıcı talepleri üzerinde her zaman en azından bir kontrol seviyesi vardı; sadece onları yavaşlatma eğiliminde olan karmaşık süreçler ve uzun tedarik döngülerinin bir yan ürünü olarak. Fakat self servis bu genel giderleri ortadan kaldırıyor ve her ne kadar bu toplamda çok iyi bir şey olsa da, aynı zamanda talep yönetimini dizginlenemez son kullanıcı aktivitesinin vahşi batısına döndürme tehdidinde bulunuyor.
Self servisin gerçek hedeflerini anlamak bu karışıklıktan uzak durulmasına yardımcı olabilir. Self servis modelleri IT çalışanlarını kapasite talebi sürecinin aracılığından çıkartarak talep yönetimini modernleştirmelidir. Ancak IT servislerinin konuşlanmasına dahil olmayı gerektiren süreçleri, kontrolleri ve titiz planlamayı atlamak için bir mazeret olarak kullanılmamalı.
Birçoğu dahili bulutları, en azından ilk etapta, VM’leri hızla devreye sokmak için bir kum havuzu olarak görüyor. Fakat kurumsal uygulamaların ve kritik iş servislerinin konuşlandırılması çokça özen ve ileri seviye planlama gerektiriyor ve bulutlar dahil olduğunda bu gereksinimler öylece buharlaşmıyor. Sadece kullanıcıların hızlıca bilgi işlem ve depolama kaynaklarına erişebilmesi onların tüm önlemleri ortadan kaldırabilecekleri anlamına gelmiyor.
Bu yüzden self servisin tam olarak anlaşılabilmesi, güvenli ve efektif bir biçimde nasıl kullanabileceği için bir miktar yeniden düşünülmesi gerekiyor. İyi başlamak için, bulut kullanım durumlarını, konuşlandırılan iş yüklerine eşlik etmesi gereken planlama miktarına kategorize etmekten geçiyor.
Devasa iş yükleri için oldukça dinamik bir model en iyisi olma eğiliminde; kullanıcıların kapasiteye çok hızlı ve çok fazla planlama olmaksızın erişebildiği. Bir benzetme kullanırsak bu ülke çapında seyahate çıkmaya benziyor. Gezginler hangi şehre gelirse gelsin yol kenarındaki bir motelde duruyor ve herhangi bir rezervasyon gerekmiyor. Bu kullanım modeli tipik olarak dahili bulutları inşa eden organizasyonlar tarafından ilk hedeflenen şey; self servis konsollarının çok az planlamayla veya hiç planlama olmaksızın kapasiteye anında erişim sağladığı.
Kurumsal iş yükleri için benzetim oldukça farklı ve bu önemli bir iş seyahatini andırma eğiliminde; planlamanın kritik olduğu ve kalacak yer temini için otel rezervasyonların yapıldığı. Basit bir yol kenarı oteline nazaran ağ erişimi, toplantı odaları, yazıcılar vs. gibi daha fazla iş sınıfı özellik gerekebildiğinden otelin sağladığı imkanlara bağlı olarak aynı zamanda önemli oranda fikir mevcut.
Burası farklı bir self servis modelinin gerektiği yer. Kapasiteye anında erişim ön rezervasyon yapmaktan çok daha önemsiz ve iş yüklerinin doğru türden kapasiteye yönlendirilmesini temin edebilmek için barındırma ortamlarının yeterliğine karşın iş yüklerinin gereksinimlerine ayrıntılı bir biçimde erişilebilinmeli. Self servis perspektifinden bu daha çok son kullanıcıların spesifik gereksinimlerini ve tarihleri girdiği, hangi otellerin en iyisi olduğunu belirlediği ve yer ayırttığı online otel rezervasyonu sistemine benziyor;. Diğer bir ifadeyle self servis sadece anından erişimi kastetmiyor ve dahili bulutlar da daha kritik uygulamalar için proaktif, ayrıntılı talepleri desteklemeli.
Kurumsal sınıf dahili bulutları inşa ettiklerinden emin olabilmek için IT’nin sorması gereken üç basit soru bulunuyor:
* İş hatlarım kritik uygulama konuşlandırmaları için kapasiteyi zamanın ötesinde rezerve edebilir mi?
Kurumsal kullanıcılar risk yönetimiyle oldukça ilgileniyor ve kapasitenin var olacağına dair teminat isterler; erken planlama süreci içinde olsalar dahi. Kapasiteyi rezerv etme yeteneği olmaksızın çoğu VM’leri gününden çok önce talep edecek ve üzerlerine oturacak. Bu VM’ler her an patlayabilen bir zaman bombası halini alacak; altyapı kapasite yönetimini sıkıntıya sokarak ve ironik bir şekilde ilk etapta proaktif olma amacına zarar veren potansiyel kapasite eksiklerine neden olacak şekilde.
Bazı bulut proje başlangıç talepleri, kapasitesini rezerve edebiliyor fakat bunu altyapının gerçek kullanımını analiz ederek değil, atanmış bir kaynak havuzunu tüketerek yapıyor. Bu da hatalı bir güvenlik hissine götürüyor ve hiç rezerve sahip olmamaya göre çok daha tehlikeli olabilir.
* Operasyonlar grupları bilimsel olarak iş yüklerini doğru barındırma ortamlarına yönlendirebilir mi?
Kurumsal iş yüklerini barındırırken karşılanması gereken oldukça usta ve çok usta olmayan gereksinimler mevcut. Uygulamalar spesifik lisanslı yazılımlar, depolama dizileme, uyumluluk seviyeleri, veri koruma, yedekleme ve görüntü alma, yedeklilik, yetki gereksinimleri ve diğer hususlara ihtiyaç duyabilir. Buna uyum sağlamak için organizasyonlar farklı coğrafyalara, platformlara, konfigürasyon ve maliyet seviyelerine yayılan düzinelerce barındırma ortamlarına sahip olabilir. Ancak ikisini eşleştirme süreci birçok organizasyonda halen taş devrinde ve sıklıkla tablolamaya ve içgüdülere dayanıyor. Bulut işletim modellerine geçiş yapmak bu sürecin otomatikleştirilmesini ve fazlasıyla kesin olmasını gerektiriyor.
Manuel süreçler oldukça kökleşmiş olabildiğinden bunu otomatik hale getirirken direnişe hazır olun ve tipik olarak mevcut durum için edinilmiş bir ilgi mevcut. Her ne kadar tablolama tabanlı yaklaşımların zamanı geçmiş olsa da, bunların geliştirilmesinde ciddi bir gayret gösterilmiş olabilir.
* Kapasite yöneticileri kısa ve uzun vadeli kapasite gereksinimlerini tahmin edebilmek için bu gelen “rezervasyonları” analiz edebilir mi?
Meselelere altyapı perspektifinden bakarak, bir iş hattının hangi uygulamaları konuşlandırmaya gereksinim duyduğu sizin kontrolünüz altında değil ama bu iş yüklerinin altyapı içerisine nasıl yerleştirildiklerini, kapasitenin onlara nasıl ayrıldığını ve gelecekteki talepleri karşılamak için ilerde donanımın nasıl tedarik edileceğini kontrol edebilirsiniz. Eğer rezerv ve yönlendirme işlemi düzgün bir biçimde yapılırsa, sonuç tahmine dayalı analiz için kullanılabilen, ileri düzey kapasite risk yönetimine ve tam zamanında satın almaya imkan tanıyan bir gelen rezervasyon “boru hattı”dır. Bu, organizasyonları düşük verimlilikli yüksek riskli bir durumdan yüksek verimlilikli düşük riskli bir işletme modeline götürür ki bu tüm bulut girişimlerinin temel bir hedefi olmalıdır.
Bilgi işlem ve bellek kaynaklarının ötesinde, depolama kapasitesi üzerinde gelen rezervasyonların etkisini tahmin etmek önemlidir (ve buna dayanarak iş yüklerini tahmine dayalı bir şekilde yönlendirmek). Bunu yapmada başarısız olunduğunda sanal veri depoları beklenmedik bir biçimde tükeneceğinden operasyonel sorunlara yol açabilir.
Bu üç alan bulut olgunluğunun bir sonraki fazına erişilmesi için gerekenleri temsil ediyor ve eğer her üçüne olan yanıt evet ise görünüm iyi. Bu, inşa edilen dahili bulutların ilk benimseyenler için kum havuzunun ötesine gidebileceği anlamına geliyor ve gerçek üretim iş yükleri için hazır olan yeni nesil barındırma platformları halini alabilir. Tüm kurumsal kapasitenin tek bir yönetim şemsiyesi altına yerleştirilebileceği, iş yüklerinin bilimsel bir biçimde mevcut kapasiteyle uyumlu hale getirilmesi anlamına geliyor. Ayrıca bu talep dinamiğinin talebi yönetme becerisini oldukça geride bıraktığı sıkıntılı bir periyottan kaçınılmasına imkan tanıyor.
Talep yönetimi dahili bulutları inşa ederken akıldaki en önemli madde olmayabilir fakat onun temel prensipleri öyle olmalı. Ciddi organizasyonlar daha azına rağbet etmemeli.