Gönlü yatkın olanın tutamayacağı iş yoktur. Yeter ki gönülden yapsın işi. (Tapduk Emre)
Bu sözü Yunus Emre dizisinden öğrendim. Üzerine başka diyecek söz yok. 25 yıl kadar iş hayatım var. Bu söz iş hayatı için de doğru mudur derseniz, eksiği yok fazlası var derim.
Hangi işi yaparsanız yapın o işi yapmaya niyetiniz varsa yaparsınız sevgili okurum. İşin tekniği öğrenilir, bilimi öğrenilir, yolu yordamı öğrenilir yani işe dair her şey öğrenilir ama o işi yapmaya niyet yoksa bunların hiçbirisi öğrenilmez. Belki bazen öğrenmek zor olur ama işi yapmaya niyetiniz, gönlünüz varsa başarırsınız. “Hadi canım sen de! Örneğin ben şimdi çok iyi bir aşçı olabilir miyim?” Elbette olabilirsin, yeter ki iste.
Ben uzun uzun niyet, gönül meselesini yazmak istemiyorum ki zaten bu konuya daha önce de değinmiştim. Benim burada üzerinden durmak istediğim konu; bir gönül nasıl var edilir ya da var olan bir gönül nasıl yok edilir. Yani çok sevgili yöneticim, konu döndü dolaştı yine sana geldi. “Yeter! Bırak benimle uğraşmayı” diye düşünüyorsun ama yönetici olmayı sen istedin, bu yazıyı okuyarak cezanı çekeceksin, kaçış yok.
İyi haber şu; bir çalışanının bir işi yapmaya gönlü yoksa sen o arkadaşta sonradan gönül yaratamazsın. Bak bilgileri hap gibi veriyorum, sonra yazar burada ne anlatmak istedi diye uzun uzun düşünme. Ekibinde çalışan bir arkadaşın genel olarak kendisine verilen işlerde naz niyaz ediyor, işi yokuşa sürüyor, işe birçok kulp takıyor, merak etmiyor, şikayetleniyor ise o arkadaşla yolları ayırmalısın. Arkadaşı kazanamaz mıyım? Belki başka bir iş vererek kazanabilirsin çünkü her iş her kişiye uygun değil ancak ekibin yapması gereken işlerin tamamında bu çalışan benzer davranışları sergiliyorsa yolları ayır. Çünkü bazen en büyük kötülük, durumu idare etmektir. Durumu idare ederek geçecek zaman en çok da ekip arkadaşına zarar verir. Bu arkadaşa yapabileceğin en büyük iyilik, sevip sahiplenebileceği işleri bulup o alana yönlendirmek olur. Bu işleri nasıl bulursun? Gözlem yaparak ki gözlem yapmak bir yöneticinin en kuvvetli yanlarından birisi olmalıdır.
Peki, durumu biraz zorlaştıralım. Ekip arkadaşının işi sahiplenme potansiyeli var ama çok istediğin seviyede değil. Ne yapman gerekiyor? Üzerinde çalışmalısın. Öncelikle o potansiyeli ortaya çıkarman gerekiyor. Bazen çalışan kendisi de böyle bir potansiyeli olduğunu göremez. Merak ediyordur, ilgi duyuyordur ama bir sebepten (kimi zaman sorumluluk almaktan çekinebilir kimi zaman işten ya da işin tanımından korkuyordur) işi sahiplenmek istemiyor olabilir. Bu durumda işin amacını, önemini, ne beklendiğini işi başardığında neleri başaracağını ya da nasıl fayda yaratacağını anlatman gerekir. Bazen ilgi olsa bile işin ne işe yaradığını bilmeyince de ilgi azalabilir. Yani şöyle düşünün; doktorsunuz, bir hastanız var ve zayıf nabız alıyorsunuz. Hasta öldü diyemezsin, elektroşok uygulayamazsın ama yoğun bakım ve çeşitli ilaçların yardımı ile hastayı hayata döndürebilirsin. İşte sen de çalışanından işe karşı zayıf bir ilgi alıyorsan, onunla çalışman gerekiyordur. “Ama böyle diyorsun da sayın yazar, çalışan ya hep zayıf ilgi alanındaysa?” diye aklına gelebilir. O zaman bir önceki paragrafa geri dönebilirsin sevgili yöneticim. Bir de şu soru gelebilir aklına; “zorunda mıyım?” Yani ekip arkadaşının ilgisi zayıf ise onun ilgisini besleyip büyütmek zorunda mıyım? Evet zorundasın sevgili yöneticim. Bu iki sebepten zorunlu. İlki; elinde sonsuz kaynak yok ve kaynak dediğim esasında insan. İkincisi ise sen bir yöneticisin ve işin büyük çoğunlukla “insan”. Hala zorunda mıyım diye soruyorsan, o zaman belki senin yönetici olmaya gönlün yoktur… Onu da bir sorgulaman iyi olabilir.
Diyelim ki takımdan bir arkadaşımızın işe karşı ilgisi, niyeti, gönlü çok yüksek seviyede. O zaman yaşadın sevgili yöneticim, sırtını koltuğuna rahatça yasla ve olacakları izle. Artık rahat etme zamanı çünkü takımındaki arkadaş sanatını konuşturacak ve o iş en iyi şekilde bitecek. Nihayet yönetici olarak bir gün yüzü gördün derken o da ne? İşler ters gitmeye başladı. E ne oldu şimdi? Hani gönül varsa her şey bitmişti? E arkadaşın gönlü de yatkın, Tapduk Emre yanlış mı laf etti? Tapduk Emre sana “Gönlü yatkın olanın tutamayacağı iş yoktur. Yeter ki gönülden yapsın işi” dedi. O gönlü görmezden gelirsen ya da kırarsan hala o işi iyi tutar demedi ki!
Demek ki var olan gönlü de kırmamak gerekiyormuş. Peki var olan gönül nasıl kırılır? Bunun birçok yolu var;
- İşi sürekli tarif etmek, esasında demek olur ki “sen bu işi bilmiyorsun ya da yapamıyorsun”
- Çıktılarda gereksiz ayrıntılara takılıp işin özünden uzaklaşmak
- Çıktılarda hata aramak ve bulunan hataları büyütmek
- Çıktıları küçümsemek / bunu zaten herkes yapardı demek ya da ima etmek
- Yapılan işi değerli görmemek
- Teşekkür / takdir etmemek
- En küçük bir terslikte işi alıp başkasına vermek
Özellikle yöneticilikte mevki büyüdükçe olgunluğun artması ve küçük şeylerin peşinden koşulmaması gerektiğini düşünürüm. Örneğin deneyimi az yeni yetme bir yönetici hesapla, sonuçların kesinliği ile ve tüm verilerin virgülden sonraki hanelerin bile tutmasına özen göstermesine şaşırmam ama üst düzey bir yöneticinin bu kadar kesin hesaplara ve sonuçlara ihtiyacı olması ya da bunun peşinde koşması bana göre çalışmanın değil ilgili yöneticinin değerini düşürür.
Benim başıma geldi; üst düzey bir yöneticinin yaklaşık 700 kadar çalışanı kişi kişi sayıp genel toplama gitmeye çalıştığını da gördüm (ki ona bağlı diğer üst düzey yöneticiler bu zavallıca davranışa sessizce şaşırmışlar ve eleştirmişlerdir). Aynı seviyede bir başka üst düzey yöneticinin aldığı yaklaşık sonuçlarla hızlıca bir yaklaşım geliştirdiğine de şahit oldum. Hangisi üst düzey yöneticiliğin altını en iyi dolduran kişiydi? Kesinlikle ikincisi ve bu sadece benim düşüncem de değildi.
Sevgili üst düzey yöneticiler lütfen pösteki sayar gibi para, çalışan, envanter saymayın. Onları saymak için çalışanlar zaten var. Sizin mevkiiniz, işin bu tür detayları yerine bir strateji geliştirebilmek için genel olarak resme hakim olmaktır. Bu tür detay işlere kendiniz girerek o konuda çalışanların işini karıştırıp gönlünü kırmayın. Çok mu detaycısınız? O zaman o işi kontrol edecek detaycı bir yöneticinizi kontrol etme görevi için atayın, bu sizin işiniz değil. Hem siz böyle yaptıkça asıl yapmanız gereken yön ve strateji belirleme işini hakkı ile yapmamış oluyorsunuz.
Her yol gibi iş hayatında yöneticilik de bir yoldur çıkılan. Siz bu yolun yolcusu olmakla yeni bir yola çıkmış oluyorsunuz. Nasıl ki bir yere otobüsle gitmekle uçakla gitmenin farkı (en azından usül farkı) varsa, yönetici olmanın da uzman olmaktan farkı vardır. Yöneticilik yolunda sadece iş yok, türlü türlü insan da var. Gönlü olmayanı gönlü olacağı işe, gönlü az olanı gönüllendirmeye, gönlü çok olanı da kırmamaya dikkat etmek lazım.
Yolun açık olsun sevgili yöneticim.