Tükendik

Bu defa araştırmalarla karşınızdayım sevgili okurum ve yöneticim. Hiç zaman kaybetmeden neredeydik nereye gidiyoruz, hayatımızda neler değişti ve bunların tam aksine ilk insandan bu yana neler hiç değişmedi onlara birlikte bakalım. 

En kötü haberi en önce vereyim: Bir panelde olduğumuzu düşünün, protokolde patronlar, üst düzey yöneticiler ve diğer kademelerden yöneticiler yerlerini almışlar ve sahnede ben varım. Tüm çalışanlar adına büyük bir kelimeyi sahneden salona bırakıveriyorum: “TÜKENDİK”. 

Çalışanlar “tükenmişlik sendromu” yaşıyor. Biz aslında bu terimi bilmiyorduk ama bundan 5-6 sene öncesinde bir oyuncumuz aniden bu sendromu yaşayınca milletçe biz de öğrenmiş olduk aslında ne yaşadığımızı. Bir şey olduğunu biliyorduk bize, adı da dilimizin ucundaydı ama çıkaramıyorduk. Magazin basını sağ olsun koştu yardımımıza, çok sevdiğimiz oyuncumuzun girdiği sendroma esasında biz çoktan girmiş hatta ilgili sendromun ev sahibi olmuştuk. Fakat henüz araştırma yapılmadığı için lisansını alamamıştık sendromun ama müjdelemek isterim ki araştırmalar da yapıldı ve tükendiğimiz kanıtlanmış oldu. 

İş yerlerinde;

  • Yapılan haksız muameleler
  • Yönetilemeyen iş yükü
  • Rol netliklerinde eksiklik
  • Yöneticilerin eksik iletişimi ve desteği (sevgili yöneticim şimdi daha net anlaşılıyor mu bu yazıları neden yazdığım)
  • Anlamsız süre baskıları 

İşte bunlar çalışanları tüketiyor hatta tüketti. Fakat tükensek iyi bitmiş bir pil gibi bir köşede durur bir süre sonra çöpü boylardık fakat insan bu, pil değil ki! Akabinde isyanlar başladı hem de tam da beklediğimiz yerden. Elbette Z kuşağından. 

Sevgili yöneticim, X kuşağını yönetsen işin kolaydı, genel olarak ensesine vur ekmeğini al kuşağı olduğu için yöneticim ne derse haklıdır der işini yapmaya devam ederdi ama Z kuşağı öyle değil. Bir yönetici olarak bu yazıları okuyorsan, sen de Z kuşağı yönetiyorsun demektir ve ne olduğunu anlaman gerekir. 

Z kuşağı;

  • 08.30 – 17.30 arası çalışmaya modern kölelik olarak bakıyor
  • %80 oranında girişimci olmak istiyor
  • %85’i kariyerlerinde ilerlemek için eski yöntemlerin geçerli olmadığını düşünüyor
  • İdeal çalışma ortamı tanımını; uyumlu ekip, huzurlu ortam, samimiyet, bilgi alışverişi ve özel hayata saygı olarak tanımlıyor
  • Terfi ve ücret beklentileri önceki kuşaklara göre farklı. İyi bir şey yaptıklarında anında ödüllendirilmek istiyor
  • Yöneticilerinden duygu yönetim desteği bekliyor

Sevgili yöneticim “bu yeni kuşak da çok şımarık, biz de çok istedik ama ensemize vurdular, bak ben nasıl mum ediyorum onları” deme. Deme çünkü ne yaparsan yap bu birkaç kişilik bir hareket değil, bu sistematik bir değişimin sonucu. Bu jenerasyon; duvarı kalemle boyadığında yanına oturup kendisi de duvar boyayan anne babaların çocukları, bir şey istediklerinde fazlaca alınan çocukluklar yaşadılar, anne babaları uyurken değil uyanıkken öptüler bu çocukları, sevildiklerini tahmin etmediler bizzat gördüler. Şimdi de gördüklerini bekliyorlar ve haklılar. Yani sevgili yöneticim sen onları değiştiremezsin, onlar seni değiştirir ve değişmezsen yenilirsin. Akıntıya karşı kürek çekmeyi bırak ve kendini akışa bırak. 

Bazı konular elbette senin kendi başına yapabileceğin şeyler değil. Örneğin haftada 4 gün çalışmanın yasalaşması gerekir. Kim neden 5 gün çalışma koymuş? Neden 4, 6 ya da 7 gün çalışmaz insanlar da 5 gün çalışır? Bu sorunun açıklaması dini. Yani Yahudi toplumu cumartesi gününü, Hristiyan toplumu da pazar gününü tatil olarak belirlemişti. Bu iki toplumun ortak yaşadığı ülkelerde özellikle Amerika’da bu durum bir sorun haline gelmeye başladığında hem cumartesi hem de pazar günleri tatil ilan edildi. Sadece iki yüzyıl kadar önce kabul edilen bu çalışma saatleri artık günlerinden çalışma saatlerine, çalışılan mekanlardan yapılan işlere kadar eleştirilir durumda. Bunu değiştirmek yöneticilerin elinde değilse de Z kuşağı ile başlayan bu dip dalgası ile birlikte dünyada bazı şirketler düğmeye bastı ve haftayı 4 güne indirdi. Sayıları henüz çok değil ama bence akımı iyi keşfettiler. 

Fakat yapabileceklerin de var sevgili yöneticim. Örneğin iş yerinde uyumlu ekip, huzurlu ortam, samimiyet, bilgi alışverişini sağlamak için çaba sarf edebilirsin. Direkt olarak çalıştığın arkadaşlarınla sadece işleri değil günlük hayattan konuları da konuşup sohbet edebilirsin, şakalar yapabilirsin ya da sana şaka yapıldığında put gibi durmayabilirsin. Hastaysa örneğin ilgilenebilirsin, bir yakınını kaybettiyse acısını paylaşabilirsin. Kan arıyor olabilir, yardımcı olabilirsin. Ya da hep kötü mü örnek olacak canım, doğum gününü kutlayabilir, nişanlanmışsa, evlenmişse ya da çocuğu olmuşsa yanında olamasan da en azından arayabilirsin. Değerli olduklarını önce kendin hissedip sonra onlara hissettirebilirsin. Hep ne diyoruz? İşimiz insan, insan ile başlar insan ile biter. 

Hem sadece insani konularda da değil iş ile ilgili konularda da daha açık olabilirsin, gereksiz zaman baskısı yaratmadan bir şeyin bir tarihe yetişmesi gerekiyorsa bunun nedenlerini anlatabilirsin, bir şeyin yapılmasının neden gerekli olduğunu, amacın ne olduğunu, hedefin ne olduğunu anlatabilirsin, kimden ne beklediğini netleştirip insanların birbirlerinin ayağına basmasını engelleyebilirsin, verdiğin işlerin ağırlığını bilip işleri adil bir şekilde dağıtabilirsin. Performans değerlendirmelerinde açık, şeffaf olabilirsin ve kimsenin aklında soru işareti kalmaz. Bir amacın da seninle birlikte çalışanları geliştirmek olabilir. Bunların hepsini hemen şimdi yapmaya başlayabilirsin. Sevgili yöneticim işlerin bitmek gibi bir huyu vardır herkese ve her şeye rağmen, o sadece sonuçtur. Oysa iş hayatı bir yolculuktur. Sen yolculuğu güzelleştir, o yol zaten bir yere varır. 

Yazının başında ilk insandan bugüne değişmeyen şeyler de var demiştim. Yapılan araştırmalar gerçekten ilginç bir şekilde kadın ve erkeklerin iş hayatından farklı beklentileri olduğunu ortaya koyuyor. 

Erkekler iş hayatından;

  • Piyasaya göre rekabetçi maaşlar
  • Yeni teknolojileri kucaklamak
  • İnovasyon
  • İddialı işler yapmak
  • Uzman eğitim ve kişisel gelişim desteği bekliyorlar.

Kadınlar ise iş hayatından;

  • Esnek çalışma koşulları
  • İş – özel hayat dengesinin sağlanması
  • Huzurlu iş ortamı
  • Uzman eğitim ve kişisel gelişim desteği
  • Kişisel gelişimi destekleyecek liderler bekliyorlar.

Normalde araştırma 10 madde ama bu maddeleri önem sıralamasına göre özellikle seçtim. Bir şeyi fark ettiniz mi? Esasında hala avcı – toplayıcıyız. 200-300 bin yıl kadar önce atalarımız avcı toplayıcı toplumlar halinde yaşarken doğal bir görev paylaşımı yapmışlar. Erkek olan atalarımız kas kütlesi daha yoğun olduğu için avcı, kadın olan atalarımız ise kas kütlelerine uygun bir şekilde toplayıcı olmuşlar. Bulunan kemik kalıntılarına bakıldığında sağı solu kırık ya da yara içerisinde olanların erkekler olduğu anlaşılıyor. Erkeklerin iş hayatından beklentilerine bakarsanız sizce 200 bin yıl önceki hemcinsi ile benzerlikleri var mı? 

Kadınlara gelirsek iş hayatında daha huzura önem veren, iş ve özel hayat dengesine dikkat eden, kendisinde gelişimi ön plana koyan bir eğilim öne çıkıyor. Yani esasında kadın her zaman önce yuva kuruyor ve sonra o yuvayı geliştiriyor. Yani geçmişte yerleşik hayatı kuran kadın şimdi de iş hayatında da yerleşik düzen beklentisini ve gelişimi öne çıkarıyor. 

200-300 bin yıl geçiyor, ne erkek ne de kadın değişiyor…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu